Son günlerde, millet olarak göğsümüzü kabartan gelişmeler yaşıyoruz. Bunlar öylesine güzel şeyler ki bütün dünyanın gözü üzerimizde. Hani derler ya "Dostlar gıptayla, düşmanlar korkuyla..." Aynen öyle, dostlarımıza güven, düşmanlarımıza korku salan gelişmeler bunlar.
Hemen anladığınız üzere Selçuk Bayraktar ve ailesinin öncülük ettiği hava savunma sisteminden bahsediyorum. Başta insansız hava araçları olmak üzere benzeri çok az ülkede bulunan teknolojik aletlerle donatılmış bu sistemler dünya devletlerini şaşkına çevirmiş durumda.
Yıllardır kültür dünyasında yer almaya çalışan biri olarak yukarıda dile getirdiğim övgü dolu cümleleri eğitim sistemimiz için de yazmayı çok isterdim. Ancak şu an için bu maalesef mümkün değil.
Oysa biz millet olarak eğitim sistemleriyle dünyada denge unsuru oluşturmuş ve söz sahibi olmuş kadim bir gelenekten geliyoruz.
Millet olarak eğitim alanındaki bilgi birikimimiz diğer milletlerle kıyaslanamayacak kadar fazla. Diğer milletlerin Orta Çağ karanlığına saplandığı dönemlerde biz zamanın en iyi üniversitelerinde eğitimler veriyorduk.
Nizamiye Medreseleri mesela; Selçuklu'nun büyük veziri Nizamülmülk tarafından temeli atılan ve yapılandırılan Nizamiye Medreseleri devrinin eğitim sisteminin çok ama çok üzerindeydi. Bu medreselerde yetişen öğrenciler devrin en büyük buluşlarına imza atmışlardı. Bu medreselerden devlet adamları, askerler, alimler, bilim adamları ve edebiyatçılar yetişmiş ve Selçuklu'yu devrinin süper gücü haline getirmişlerdi.
Enderun Eğitim sistemiyse Osmanlı'yı süper güç haline getiren eğitim kurumuydu. Enderun'da yetişen öğrencilerin nerdeyse tamamı devleti ayakta tutan kimseler olmuştu. Paşalar, vezirler, şairler, bilim adamları, komutanlar hep bu eğitim sisteminin birer sonucuydu. Enderun'da yetişen öğrenciler tıpkı Nizamiye Medreseleri'nden mezun olanlar gibi Osmanlı'yı devrinin süper gücü yapmıştı.
Nurettin Topçu tam da bu durumu izah sadedinde; "Her cemiyet (millet), kendi gençliğinin (öğrencilerinin) çehresinde değer kazanır. Tarihin satırları arasında her devrin gençliğinin çehresi seziliyor" der.
Kadim tarihimizdeki kıymetli eğitim sistemi örnekleri sadece Nizamiye Medreseleri ve Enderun ile sınırlı değil elbette. Ancak bu iki eğitim sisteminden sadece biri bile bir devleti ayağa kaldırabilecek, bir milleti gururlandıracak insanlar yetiştirmek için yeterli zemine sahiptir.
Geçmişimizde bunlara benzer birçok eğitim sistemi olmasına rağmen maalesef bugün eğitim alanında adeta sefilleri yaşıyoruz.
Son yıllarda üniversite sınavlarında "sıfır" çeken öğrencilerin sayısının artması maalesef eğitim alanında geldiğimiz durumu bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Maalesef bu tokadı her geçen yıl daha şiddetli şekilde hissediyoruz.
Demek ki, biz çocuklarımıza 16 yıl boyunca hiçbir şey öğretememişiz. Çocuklarımız okula vakit öldürmeye gitmişler. Onların ne gönüllerine ne de akıllarına girmişiz. Sadece bu tablo bile millet ve devlet olarak başımızı ellerimizin arasına alıp kara kara düşünmemizi gerektirecek kadar vahim.
Yine Nurettin Topçu'nun bir tespitine başvuralım; "Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif (eğitim) sahasında aranmalıdır."
Önümüzdeki hafta ülkemizde yaklaşık iki yılın ardından yüz yüze eğitimler başlayacak. İnşallah evlatlarımız ve milletimiz için hayırlara vesile olur.
Artık iyimser olmayı arzuluyoruz.
Peki, bunun için ne yapmalıyız?
Dilimiz döndüğünce bir sonraki yazıda bu konuya değinmeye çalışacağız inşallah...