Mısır’da devrimin beşinci, darbenin üçüncü yılındayız. Suriye’de Baas rejimine karşı başlayan isyanın da beşinci yılı. İsyanın bir iç savaşa dönüşü ise çok zaman almadı. Esed’in isyanı bastıramayacağı anlaşılınca vekalet güçleri devreye girdi ve isyan bir savaşa dönüştü.
Doğrusu bunda muhalif unsurların da katkısı yabana atılmamalı. Muhalifleri destekleyen Suudi Arabistan’ın beğenmediği isyancılara karşı beğendiği isyancıları öne çıkaran taktiğinin, muhalif unsurların masada konuşulacak konuları cephede konuşmaya başlamaları gibi sebeplerin de muhalifler deyince bin parçalı bir yapıdan söz etmemizde ve isyanın iç savaşa dönüşmesinde hatırı sayılır katkıları oldu.
Gözden kaçan bir etken de Suriye’de isyana kalkışan yerel unsurların içerisinde “ABD’nin himayesinde bir devrim” fikrine sıcak bakmayanların hiç de az olmadığı gerçeği. ABD’nin verdiği silahları elinden kaptıran guruplarla o silahları alıp rejime ağır kayıplar verdiren eylemleri gerçekleştirenler arasında böyle temel bir farklılık vardı.
***
İran’ın, ileri karakolu olarak kullandığı Hizbullah’ı sahaya sürmesi, Irak’taki Maliki yönetiminden aldığı destekle birlikte Esed adına Suriye’de katliamlara başlaması ve Suriye isyanının Türkiye’yi de etkileyen bir mezhep parantezine sokulmaya çalışılması ayrıca zikredilmesi gereken bir husus.
Esed tıpkı yönetirken yaptığı gibi devrilirken de mezhebi araçsallaştıran çok tehlikeli bir stratejiyi hayata geçirdi. İran’ın vaziyet ettiği bir savaştan başka ne beklenebilirdi? Esed, Suriye’nin tamamına hükmedemeyecekse de stratejik yerleri içine alan bir Nusayri devletinde Rusya ve İran’ın valisi olmaya razıydı.
İran’ın cephedeki varlığı, Rusya’nın silah yardımı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki vetosu yetmedi Suriye isyanını bastırmaya. 400 bin insan katledildi, 10 milyon insan yerinden yurdundan edildi. Muhalifler yine de geriletilemedi. Esed imdat çağrıları yapmaya başladı, İran bizzat Rusya’yı yardıma çağırdı. Rusya’nın fiili varlığıyla birlikte vekalet savaşı da yeni bir form kazandı.
Esed, İran ve Rusya ittifakına en büyük avantajı PYD ve DAEŞ sağladı; Suriye isyanının iç savaşa dönüşmesinin baş aktörleri olarak...
Bu iki unsurun denkleme girdiği andan itibaren ABD’nin Suriye konusundaki kafa karışıklığına da kullanışlı bir mazeret bulunmuş oldu. DAEŞ, PYD ve rejimin elini güçlendirecek eylemler yaptı. En büyük zararı ise muhaliflere oldu.
***
Peki, Cenevre sürecinin başlayacağının konuşulduğu şu günlerde Suriye için, çözüm yakın mı gerçekten? Buna evet diyecek bir Allahın kulu var mı acaba?
Arap Baharı’nın ortaya çıkardığı dinamiği görmezden gelen, Suriye’de kendine göre seküler aktör beğenen ve Türkiye’nin uyarılarını dikkate almayan Batı ne kadar oyun kurucu olabilir?
Hanedanlıkların, diktatörlüklerin sağladığı konforlu ilişkiyi seküler aktörlerle ikame etmeye çalışan Batı, oradan bakınca Ortadoğu olarak gözüken bu coğrafya ile sağlıklı bir ilişki kurabilir mi?
Mısır’da devrimin darbe ile Suriye’de de iç savaş ile yok edilmesine göz yuman tam da bu seçmeci anlayış değil mi?
Gerçek ile yüzleşmekten korkan, kendisi için hak gördüğü demokrasiyi Müslüman halklara çok gören bu yaklaşımın buralarda da temsilcileri var.
Mısır’da Mursi’nin darbe ile devrilmesini müstahak bulanların demokrasi adına yaptıkları eleştirileri hatırlayın. Bazı anayasa maddelerinden ötürü Mursi’ye darbe sopası gösterenler Mısır’da demokrasinin tümden askıya alındığı Sisi dönemine tek kelimeyle itiraz etmediler.
Suriye’de neyin eşiğinde olduğumuz ise Arap Baharı’nın ortaya çıkardığı yeni toplumsal ve siyasal psikolojiyi iyi okuyup okumadığımızla alakalı. Bunu görmezden gelen her analiz, her rapor çöp olmaya mahkumdur. İster ABD’nin en etkili kurumlarınca hazırlanmış olsun isterse aynı anda hem Rusya’yı hem ABD’yi hem de İran’ı memnun etsin fark etmez...