Suriye’de Türkiye – Ruya – İran inisiyatifi bir adım daha atarak, ateşkese kadar geldi. Astana buluşması yeni bir ileri hamle olacak.
Bu süreçte Amerika’nın kontrpie’de kaldığı söylenebilir.
Türkiye açısından bakıldığında ABD ile daha ileri bir gerilimden de söz edilebilir.
Suriye’de normalde beklenen, Türkiye’nin ABD ile birlikte yürümesi idi. Rusya ve İran, rejimle birlikte karşı taraftaydı. Ancak gelinen nokta, bunun tam tersi olmuştur.
Türkiye, bu noktaya gelişte, Amerikan tarafının çarpık oyunlarının rol oynadığı kanaatindedir.
En son Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyu önünde, Türkiye’nin DEAŞ’la mücadelede yalnız bırakıldığının da ötesine geçip, koalisyon güçlerinin – ki başını ABD çekmektedir- DEAŞ’ı ve PYD/YPG’yi desteklediğini söyleyecek noktaya gelmiştir.
Acaba Amerika, Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını nasıl okumaktadır? “Öfkeli bir Ortadoğu lideri” gibi mi? Alaşağı edilmesi gerekli bir İslamcı hüviyetinde mi? Nasıl olsa bir gün hizaya gelir hesabıyla mı? Biz ordan İran’ı sokarız, burdan Mursi’yi indiririz, PKK’yı YPG’yi Türkiye’nin başına bela ederiz, DEAŞ’la boğuştururuz, Esed’e alan açarız, cepheden tabutlar gelir, halk arkasından çekilir ve Erdoğan kaçacak yer arar gibi mi?
Sadece şu yukardaki paragrafa giren ABD zikzakları bile, bu süper gücün Ortadoğu’da nasıl bir akıl tutulması içinde savrulduğunu göstermeye yetecek niteliktedir.
Nerede ise 10 yıldır Türkiye Amerika’ya “Yeni Ortadoğu gerçeği”ni anlatmaya çırpınmaktadır. Tayyip Erdoğan liderliğinde bir Ak Parti iktidarı, Türkiye gibi Birinci Dünya Savaşı sonundan bu yana İslam coğrafyasında Batı ekseninde yer almış laik bir ülkeyi 14 yıldır tek başına yönetiyor ise bu bile, Amerika’nın olsun, Batı’nın olsun, İslam dünyasında bir şeylerin değiştiğini görmesine imkan vermelidir.
1992 Cezayir darbesi...
1997, 28 Şubat post modern muhtırası.
Filistin’de Hamas’ın seçim başarısından sonra gelen terör dışlaması.
Arap Baharı içinde Mısır’da Mursi’nin iktidara gelmesi ve devrilmesi.
Ve Suriye, Esed’in yerine “islami kadrolar”ın gelmesini önlemek için zulüm düzeninin devamına müsaade edilmesi.
Bütün bunlarda ilk iflas eden Batı normu nedir, herhalde demokrasidir. Varılan nokta da şudur:
İslami kadrolar iktidara gelecekse demokrasiye gerek yok yaklaşımı. İç harp olsun, İslam dünyası darmadağın olsun, ama dini ve siyasi anlamda islami bilinç ülkeleri yönetir hale gelmesin.
Görülen o ki, Tayyip Erdoğan üzerine yapılan kurgu, “İslamcı bir lider üzerinden İslam dünyasında Batı hegemonyasının güncellenmesi” idi. Tayyip Erdoğan Batı’yı taşısın İslam dünyasına.
Bu çok açık ki yanlış bir Tayyip Erdoğan okumasıdır.
Ve bu çok açık ki, yanlış bir İslam dünyası okumasıdır.
İslam dünyasının İslam dünyası olmasının önlenmesi projesi, bir takım “çakma liderler” üzerinden hayata geçirilebilir. Ama bu ilelebet olmaz. İslam aidiyeti, özgürlük bilincinden kopmaz. Bir gün bir damardan diriliş çığırı başlar. 100 yıl oldu nerede ise, geç bile kaldı o diriliş damarının harekete geçmesi. O bir yürek sancısı halinde depreşti durdu bu coğrafyanın bağrında.
Amerika’nın ya da Batı’nın bu İslam dünyası gerçeğini görmesi gerekirdi.
Mısır’da iki yüzlülüğünü, demokrasi sahtekarlığını görüyoruz Batı’nın.
Bir samimiyet sorgulaması yapmayacak mıyız?
Putin çok daha stratejik hamleler yapıyor.
Batı’da dahil bir akıl tutulması gözleniyor.
Türkiye’yi bir “Milli Mücadele” iklimine soktuğunuzun farkında mısınız? Türkiye’ye karşı asla başarılı olamayacak olan şey nedir derseniz, diz çöktürmektir derim. Yokluk günlerinde bebek kundağına mermi saran insanlar, 2016 yılında ayak oyunlarına boyun eğecek öyle mi?
Amerika ve Batı hem Türkiye gerçeğini hem yeni İslam dünyası gerçeğini görmediği takdirde bu coğrafyada karşılığını sıfırlayacak. Kendinize sorun: Bu coğrafyada darbe ile gelen Sisi’nin mi geleceği var, sırtını millete dayayan Erdoğan’ın mı?