Norman Finkelstein... Siyonizm karşıtı bir Yahudi entelektüel.
Kendi ifadesiyle, annesi ve babası dışında bütün akrabaları Naziler tarafından soykırıma uğratılmış.
Siyonizmin en etkili silahı olan Holokost, yani Yahudi Soykırımı ve antisemitizm söylemlerine karşı entelektüel bir savaş veriyor.
Türkiye'ye yanılmıyorsam birkaç kere geldi, konferanslar verdi.
"Soykırım Endüstrisi/Yahudi acılarının istismarı" kitabını yayınladığında...
Batı'da yer yerinden oynadı.
Aforoz müessesi devreye girdi ve deyim yerindeyse Finkelstein ateşe atıldı.
Ama o yılmadan savaşını sürdürüyor.
Özellikle İsrail'e destek verenlerin ikiyüzlülüklerini ve gerçek niyetlerini deşifre ediyor.
Geçenlerde, X üzerinden AB Komisyonu'nun Alman Başkanı Ursula von der Leyen hakkında yaptığı paylaşım bunlardan biri.
7 Ekim olaylarından bu yana İsrail'in uyguladığı soykırım stratejisine açıkça destek verenlerden biriydi Von der Leyen...
Elbette AB'nin görüşlerini dile getiriyordu.
Ama yüzündeki ifade, onun, İsrail'in gerçekleştirdiği soykırımdan ırkçı bir haz aldığını da ele veriyordu.
Bunu Finkelstein söylüyor ve onu annesinin de kaldığı Maidanek toplama kampında muhafızlık yapan Nazi Hermine Braunsteiner Ryan'na benzetiyor.
Finkelstein X'te paylaştığı mesajda şöyle diyor:
"Von der Leyen'i Nazi üniformalı bir komutan olarak, bir elinde kırbaç diğerinde Alman çoban köpeği, Maidanek'te yoluna çıkan Yahudilere işkence ederek öldürürken hayal etmesi oldukça kolay."
Nazi Kamplarında neler yaşandığının canlı şahidi olan, bizzat 'Holokost'a maruz kalmaktan son anda kurtulan annesinden gerçekleri dinleyen Finkelstein'ın bu benzetmesi çok önemli.
Antisemitizm büyük bir yalan!
Özellikle, Siyonistlerin bizzat İsrail devletini eleştiren Yahudilere karşı uyguladıkları şiddet bunun delili.
Holokost da İsrail'in kullandığı bir kitle imha silahı...
Kitleler bunun farkında.
Avrupa'da artık devletler, devletlere eklemli gazeteler ve bir kısım düşünürler hariç herkes Yahudi soykırımı, antisemitizm söylemlerinin neye mal olduğunun farkında.
Dolayısıyla sokaklardaki eylemler her geçen gün büyüyor.
Bu süreç aslında birçok şeyi deşifre ediyor.
İliştirilmiş gazeteciler kavramını hatırlarsınız.
Aslında Batı'da düşünürlerin çoğu da iliştirilmiş gazetecilerden farklı değil.
İsrail'in soykırım stratejisini, "kendini koruma hakkı" diyerek destekleyen Jurgen Habermas söz gelimi...
Neden?
"Düşüncenin" serencamı, o diyarın dogma ile şekillendirdiği aklın ürettiği stratejilerin taktik aparatları ile yakın ilişkilidir.
Onun için...
Bıkmadan, usanmadan, uluslararası hukukun neye tekabül ettiğini bu köşede yazmaya devam edeceğim.
Uluslararası hukuk, Katolik teolojinin dogması tarafından çerçevelenen aklın ürettiği ve Batı'nın sömürme hakkını hukuk nosyonuyla meşrulaştıran bir aparattır.
Söz gelimi, "soykırım" kavramının hukuk tarafından nasıl ele alındığını, kavramın hangi strateji doğrultusunda devreye sokulduğunu bilmeden tam olarak anlayamayız.
Batı'da bu açmaz hep devam edegelmiştir.
Soykırımı gerçekleştirdiklerini bir türlü kabul etmezler.
Amerika'da Obama'nın danışmanlığını yapmış Stuart Seldowitz'in, Müslüman bir sokak satıcısına söylediği laflara bakın...
"4 bin Filistinli çocuğu öldürdük ve bu yeterli değil..."
Seldowitz, Batılıların soykırım yapma hakkı olduğuna inandığı için bunu söylüyor emin olun.
Katolik inancın dogmayı yayma hakkı, sonradan Batı'nın medeniyet yayma hakkına dönüştü.
Bütün hikâye bu.
Onlar soykırım yaptıklarına inanmıyorlar.
Oluşturdukları hukuk, aslında medeniyet yayma, din yayma adına yapılan her şey layüseldir, sorgulanamaz.
Kimileri buna şaşırıyor...
Ben de buna şaşıyorum işte.
Son iki yüzyıldır dünyanın dört bir yanında toplu mezarlar oluşturmuş bir diyarın hukuk anlayışına hala güvenenlere de şaşırıyorum...