Morgan Stanley’in baş ekonomisti Joachim Fels, küresel bir resesyon için bütün şartların hazır olduğunu belirterek, durumun resesyon ve belirsizliklerle örülü genişleme seçeneği arasına sıkıştığını söyledi. Sanıyorum TCMB’da dün, bu küresel resesyon tehlikesini gördüğünü, faiz koridorunu daraltarak, bir parça anlattı.
Morgan Stanley, bu durumu ‘alacakaranlık’ kuşağı olarak niteliyor. Gerçekten öyle; karşınıza neyin çıkacağını bilmediğiniz bir ormanda yol almak gibi. Böyle olunca duruma biraz yukarıdan bakmak şart oluyor. Bu olmazsa attığınız her adım sizin için bir bubi tuzağı olabilir. Unutmayalım; Vietnam Savaşı’nda Vietkong güçlerine moral üstünlük sağlayan en önemli araç bubi tuzakları idi. Karşınızdaki gücün ne yapacağını bilmeden, alacakaranlık bir ormanda yürümek kahredici bir durumdur. Bakın çok benziyor; iki hafta önce Avrupa Merkez Bankası bir varlık alım programı açıkladı; bunun birinci amacı, Almanya ile İspanya, İtalya gibi ekonomiler arasında borçlanma farkını kapatmak ve daha makul istikrarlı bir borç çevirme süreci oluşturmaktı. Ama geçen hafta Amerikan Merkez Bankası (Fed) yeni varlık alım programı açıklayınca, İspanya ve İtalya tahvillerinin faizleri yine yükseldi. Çünkü Fed’in talebi sonucu yüzüne bakılmayan varlıklar, sorunlu ülke tahvillerinden daha tercih edilir hale geldi. Amerika, Avrupa’yı önce köşeye sıkıştırmayı sonra da ‘kurtarmayı’ sever. Bunu defalarca yapmıştır, yine yapacak. ABD, 1995’te Bush’u iktidara taşıyan hamlenin tam tersini yapıyor, yani doları aşağıya çekiyor ve faizleri ısrarla aşağıda tutarak, hem açıklarını kapatacak bir yola giriyor hem de orta sınıfın güvenini toparlamaya çalışıyor.
Gereksiz değerli bir Euro ve sıkışan güney Avrupa ülkeleri artık Almanya’yı da vurmaya başladı. Merkel yeniden seçilse bile kolu kanadı kırılarak seçilecek. Bu Avrupa bitiyor.
ABD, daha kolay şekillendireceği bir Avrupa için, yeni Obama iktidarı ile birlikte düğmeye basacak. Burada Balkan coğrafyası, doğu Avrupa öne çıkmaya aday. Çünkü buralarda göreli genç bir nüfus ve gelişmeye açık hatta ‘aç’ iktidarlar var. Şunu söyleyebiliriz, 1978-1995 arası başlayan ve 21.yüzyılın başında hızlanarak, 3. Endüstri devrimini doğuya taşıyan Asya büyümesi, şimdi Türkiye üzerinden hem doğu Avrupa’ya hem de Ortadoğu ve Afrika coğrafyalarına taşınacak. Burada hemen Angus Maddison’un ‘Contours of the World Economy;1-2030’kitabına başvuralım. Maddison, burada 1820’den 2030’a kadar olan süreci doğu-batı büyüme oranlarını vererek ve karşılaştırarak anlatır. Maddison, kapitalizmin 1952-1978 arasındaki kişi başı gelir artışının, 1700-1820 dönemindeki artışın 28 katı, 1820-1952 arasındaki artışın da üç katı olduğunu söyler. ABD’nin başını çektiği, bir inşa dönemidir bu. Sovyetlerle olan yarış ve silahlanma küresel toplam faktör verimliğini yukarı çekmiş ve bu da batının, kriz öncesi, son ‘altın’ çağı olmuştur. 1978 yılı ilginçtir. Çünkü Çin’de Deng iktidara gelmiş ve bugüne taşınan, Çin merkezli Asya kalkınmasını başlatmıştır. Ama bu, 1973’de kriz ve Vietnam yenilgisiyle somutlanan batının geriye gitmeye başlamasının da tarihidir. 1978-95 arası, Asya sömürgecilik tahribatlarını giderir ve kalkınma paradigmasını yakalar. ABD’de Bush iktidarları son militarist çırpınışlardır. Maddison’un bu başyapıtı, Avrupa merkezli batının, yerini 2030’da kesin olarak doğuya bırakacağını söyler bize.
Savaş olasılığı
Tam burada Tan Oral’ın ‘Balık Eğrisi’ tezine gelmek istiyorum. ( 18.9.2012-Taraf) Tezine diyorum çünkü Oral’ın hem çizdiği grafik ve buradan hareketle vardığı sonuçlar bana göre tezdir. Oral, başta, doğunun değer birikimi ( kültürel, teknolojik birikim, büyüme hızı, askeri güç, nüfus ve coğrafi büyüklük) batının önünde olduğunu ancak batının keşifler, sömürgecik gibi faktörlerle hızla doğuya yetiştiğini söylüyor. Bu yetişme noktasında bir çatışma (savaş) var. Bu, bana göre, aslında bir nokta değil bir süreç. Batı, doğuya yetişirken talan ederek egemenliğini ilan ediyor. Yağma, talan ve savaşlar süreci... Şekilde balığın burnu ise bugünleri ve Maddison’un 2030’a giden sürecini anlatıyor. Doğu’nun batıya yetiştiği yerde de savaşlar var. Oral, barış halinin bu iki çizginin paralel bir yol izlemesi durumunda olabileceğini söylüyor. Bu mümkün mü; şimdilik pek değil gibi gözüküyor, çarpışma başladı bile. Ancak, tıpkı soğuk savaş dönemindeki gibi, nükleer ve kitle imha silahlarının hızla yayılması uğursuz bir denge hali oluşturabilir ve bu süreci yalnız bölgesel mevzi savaşlarla atlatabiliriz.