15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden tam bir yıl geçti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile 15 Temmuz anması için Ankara'dan İstanbul'a geldik az önce. Uçuşumuz sırasında F16 uçakları, Cumhurbaşkanlığı uçağına eşlik etti, başkomutanı selamladı.
Bu satırları Kısıklı'da Cumhurbaşkanımızın ikametine yakın bir kafede yazıyorum. Binlerce kişi bayraklarını ellerine almış bir şekilde birkaç saat sonra açılışı yapılacak olan 15 Temmuz Şehitler Makamı'na doğru yol alıyorlar.
Geçtiğimiz yıl tam da bu saatlerde şer koridorlarında bir milletin idam fermanı yazılıyordu adeta. Bu cürete kalkışan FETÖ terör örgütü mensupları, bu topraklara ait olan ne varsa onu yok etmek üzere son hazırlıklarını yapıyorlardı.
Bugün Cumhurbaşkanlığı uçağını selamlayarak eşlik eden F16'lar, 15 Temmuz 2016 akşamı Cumhurbaşkanına ve ailesine yönelik suikast ve saldırı planlarının tam da göbeğinde yer alıyorlardı.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, TBMM bu jetler tarafından bombalandı. Cumhurbaşkanını o gece Marmaris'ten İstanbul'a getiren uçağı bu jetler bulmaya çalıştı.
Batı ülkelerinin darbe girişimine yönelik tepkileri daha doğrusu tepkisizlikleri de dünya tarihine kara bir sayfa olarak geçti. Darbe girişiminden bu yana geçen bir yıl da gösteriyor ki, bir arpa boyu bile yol katedememişler olanları anlama konusunda. Elbette olanları anlamak istememeleri ya da bizzat olanlarda etkili bir aktör oldukları çıkarımını da yapabiliriz. Bu çıkarımların söz konusu ülkeler açısından yenilir yutulur suçlamalar olmadığının da farkındayım. Küresel sistemde terörle mücadele dünya siyasetinin en önemli önceliklerinden birisi iken, dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından olan 15 Temmuz'un faillerini bulma ve cezalandırma konusunda Batı ülkeleri müttefik olmanın gereğini yerine getirmekten çok uzaklar. Son bir yılda somut olarak pek çok örneğini gördük. Sorumluları cezalandırmak bir yana neredeyse ödüllendiren ülkeler oldu.
Batı dünyası 15 Temmuz ile demokrasi tarihine kara bir leke sürdü. 15 Temmuz'un sadece darbe girişimi olarak kalmayacağı, bir işgale dönüşme potansiyeli, bana kalırsa bazı Batı ülkelerinin darbe girişiminden sonraki tutumlarıyla daha belirgin hale geldi.
Darbe girişiminin milletin liderinin çağrısına uymasıyla alt edilmesinden hayalkırıklığına uğrayan ülkelerin olduğu bugün artık kimsenin itiraz etmeyeceği bir gerçek.
Batı'da dostumuz olduğunu söyleyen bazı ülkelere bu köşeden daha önce de çağrıda bulunduk. 15 Temmuz'un 1. yılı vesilesiyle bir kez daha çağrıyı tekrarlayalım. Lütfen darbenin başarısızlığa uğramasından hayal kırıklığına içinde olmadıklarına ikna etsinler bu milleti. Kendi demokratik karneleri için bizzat o ülkelerin ihtiyacı var buna öncelikle.
Yoksa gerçekten üzgün ve işbirliğine hazırlar mı? Cevap eğer "evet" ise, biz bunu neden hissedemiyoruz?