Eski Türkiye, yeni Türkiye derken her yönü ile bir hayat ve algı değişiminden bahsediyoruz…
Tepeden tırnağa Devlet uygulamaları ve o uygulamaların toplumu, insanı nasıl yönlendirdiğinden bahsediyoruz… Toplumun gerçek temsilcilerinin yön verdiği Devlet uygulamalarında ciddi problemlerin olduğu da söylenemez.
Ama toplumdan mış gibi gözüküp, toplumla alakası olmayan, öyle ya da böyle toplum dışı etkin odaklar tarafından bir şekilde burnuna zincirli halka takılmışlar tarafından sevk ve idare edilirse o zaman çatışma ve kaçınılmaz oluyor…
Prangalı yönetim sistemi sürdürmek için baskı uyguluyor, baskı uygulandıkça halk patlıyor, patlayınca da malum açık bir yara gibi enfeksiyon kapma kaçınılmaz oluyor… Sonra da her ben doktorum diyenin müdahalesine maruz kalınıyor…
Sn Başbakan Davutoğlu hocanın gayet açık ve haklı bir şekilde “yüz yıllık bir parantezi” kapatmaya çalışıyoruz ifadesinde izah etmeye çalıştığı gibi, gerçekten de geçen asır halkıyla kavgalı devlet aygıtı sayesinde zifiri karanlık bir tünelden geçtik..!
O zifiri karanlık tünelin içinde çok tökezledik, çok duvarlara çarptık, çukurlara düştük, birbirimizi çiğnedik, her yerimiz yara bere içinde kaldı…
Karanlık tünelden çıkıp birbirimizi, kendimizi görmeye başladıkça enkazın büyüklüğü karşısında insan hayret etmekten kendini alamıyor…
Şimdi, kapatılmaya çalışılan “yüz yıllık parantezin” enkazında kalan nesilleri daha belirgin gördükçe üzülüyoruz…
Evinde ana-babasının, ağabeyinin yanında ayağını uzatmaktan, yüksek sesle konuşmaktan haya eden asil millet çocuklarının içler acısı hali “yüz yıllık parantezin” sahiplerine karşı nefretimizi, buğz’umuzu kamçılıyor..!
Leydi Gaga (mı, kaka mı okunur bilmem ) diye her haliyle zavallı bir canlının mübarek topraklarımız üzerinde geçici bir kir bıraktığı haberleri bazı yerel ve ulusal tv kanallarında yer alırken, gayri ihtiyari gözüme takılan sahneler tam ibretlikti..!
Hiçbir kutsalı olmayan, hayvanlarda bile asla olmadığı şekliyle, özgürlük adı altında sergilenen kasaptaki cansız et misali, ruhsuz, çırıl çıplak, ceset kıvamındaki bedenler sahnede marifetmiş gibi yer aldı…
“yüz yıllık parantez” in beyinlerini çalıp yerine batı çip’i taktığı koskoca merhamet medeniyetinin bir kısım çocukları sahnelenen marifetin etkisi ile ortalığa döküldüler..!
Belki bir müftüye, bir imama, ehli helal bir esnafa, namuslu bir devlet memuruna, cefakâr öğretmene uzanan soyundan koparılmış kız- erkek çocuklarımız,hayâsızlık timsali zavallı uluslararası çıplağı karşılamak üzere nerdeyse uçağın kapısına dayandılar..!
Beyinleri prangalanmış çocuklarımız hayasızlığın en önemli temsilcisini kapıda görür görmez kendilerinden geçti ve o sarhoşlukla ona dokunmak için bir birini çiğneyip öne geçmeye çalıştı…
Hacer-ül Esved ‘i öğretmemek için elli bin takla atan “Yüz yıllık parantezin” mimarlarının ürünü beyinleri iğfal edilmiş çocuklarımız, O numuneyi fuhuşa dokunmayı sanki bir ibadet sandılar…
Dokunanlar talihleriyle gurur duyup mutluluk gözyaşı dökerken, dokunamayanlar ise talihsizliklerine ağlayarak gözyaşlarına boğuldu hıçkıra hıçkıra…
Hele içlerinden biri, harmanda kararmış teninden belli ki bir köy çocuğu. Belki de babasının buğday hasadından toparlamaya çalıştığı yıllık nafakalarından tırpanladığı üç kuruşla İstanbul’a kaçmış, fuhşiyatı zirvede Batılı edepsizin peşine düşmüş, onu taklit etmiş…
Belki de dedesi Vatan, Millet ve dini Mübin’i İslam için Çanakkale’de Şehit düşmüş bu kara kuru köy delikanlısı, aklını yitirmiş çırılçıplak soyunmuş… Göğüs kısmına sütyen takmış, külotlu çorap geçirdiği bacaklarını ve belini bir montla önünden örtmüş… Ama kadın donu giydiği belli poposu da açıkta kalmış bir vaziyette Batılı ahlaksızın peşinde diplerin dibine doğru doğru düşüyordu..! maalesef..!
İşte eski Türkiye’nin onursuz “yüz yıllık parantezi” ni kapatırken, merhamet medeniyeti çocuklarının işi kolay değil..!
Medeniyet çocuklarımızın düşmüş en son ferdini bile kurtarana kadar durmak yok yola devam..!