Kanal 24 televizyonunda ‘’Sansürsüz Özel’’ programına konuk olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 18 Temmuz’da gerçekleştirdiği Rusya seyahatine atıfta bulunarak,‘’Putin’e ‘Zaman zaman bize takılıyorsun. AB’de ne işin var diyorsun. O zaman ben de şimdi size takılayım. Hadi gelin bizi Şangay Beşlisi’ne dahil edin, biz de AB’yi gözden çıkaralım’ şeklinde bir latife yaptım’’ dedi.
Elbette bu ifadeleri, iki lider arasındaki latife çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Ancak, zaman zaman insanın içinden “keşke gerçek olsa” diyesi de gelmiyor değil hani.
Çünkü, özellikle son yıllarda Merkel ve Sarkozy ikilisinin sergilediği “düşmanca” tavır, Türkiye’deki Avrupa karşıtlığını besleyip büyüten bir sürece işaret etmektedir.
Zaman zaman belli çevreler tarafından dillendirilen, “AK Parti kurulduğu yıllarda AB hedefine kilitlenmişti ama son dönemde bu hedefi biraz boşlar gibi oldu”şeklindeki eleştiriler, aslında AK Parti’nin ‘AB rotası’ndaki zaaftan değil, bizzat Avrupa’nın küçük kaprislerinden kaynaklanmaktadır.
Nitekim Başbakan Erdoğan, “Özellikle isim vereceğim, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ve Almanya’dan Merkel bu süreci baltalayan iki lider olmuştur ve bunu acımasız yapmışlardır” diyerek, iki liderin “küçük Avrupa” hayaline işaret etmektedir.
***
Maalesef, Avrupa son yıllarda büyük düşünmeyi becerebilen siyasi liderlerden mahrum olduğu için, zaman zaman o müzmin “Hıristiyan Kulübü” hastalığına tutulmaktadır.
Avrupa şu anda kelimenin tam anlamıyla bir ‘hasta adam’ konumundadır. Evet, ekonomik olarak derin bir kriz yaşıyor ve hastadır. Siyaseten ufuksuzlukla malul olduğu için, yükselen “ırkçı” dalgaya karşı koyabilecek demokratik hafızadan mahrumdur ve bu yüzden de hastadır.
Türkiye kapıda bekletilirken, AB’ye dahil edilen 10 yeni üye AB müktesebatına uygun oldukları için değil, tamamen siyasi gerekçelerle alınmışlardır.
Belli ki, Avrupa ekonomileri krizle sarsılırken, Türkiye’nin hem ekonomik olarak hem de sosyal anlamda dünyada “model ülke” olarak yıldızının parlaması, AB’nin “küçük hayallerini” zehirlemektedir.
Türkiye son on yılda, hem demokratikleşme hem de ekonomik performansıyla herkesin gıpta ile izlediği bir ülke konumunda.
Avrupa ekonomilerinin krizle boğuştuğu, geleceğe ilişkin karamsarlık senaryolarının yazıldığı bir dönemde, ekonomide büyüme hızıyla ve başarı hikayeleriyle anılan bir Türkiye, hepimize gurur veriyor.
Dünya medyasını ve Türkiye’yi dikkatle izleyenler çok iyi bileceklerdir ki, bugün Türkiye’nin ekonomi bakanları, uluslararası ekonomik platformlarda dikkatle ve saygıyla izleniyorlar.
Mesela, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölge Direktörlüğü ‘’Sağlık 2020’’ hedeflerini gerçekleştirme noktasında Türkiye’nin Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamındaki deneyimlerinden yararlanmak için Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ı DSÖ Avrupa Ofisi’ne davet etti.
“2023 vizyonu” ile büyük Türkiye yolunda kararlı adımlarla ilerleyen Türkiye’nin yeri elbette özgür ve demokratik dünyadır. Ancak Avrupa Birliği, evrensel değerlere göre değil, Hıristiyan köklerine göre hareket ederek “küçük Avrupa” olmakta direnirse de yapabileceğimiz bir şey yok.
Yani, Türkiye alternatifsiz değil. Şangay Beşlisi olmaz, başka bir şey olur.