LOS ANGELES
Son bir haftadır bir dizi konferans için ABD’nin Batı yakasındayım. Ve ne zaman televizyonu açsam aynı mevzuyla karşılaşıyorum: Boston saldırıları. Yani, Amerika’nın öteki ucundaki maraton yarışında patlatılan ve üç kişiyi öldürüp onlarcasını ağır yaralayan terör eylemi.
Bu eylemin büyük bir suç olarak lanetlenmesi gerektiğine kuşku yok. Tümüyle sivil insanların hedef alındığını, kurbanlardan birinin sekiz yaşındaki bir çocuk olduğunu düşünürseniz, ortada her türlü savaş hukukunu ve insani değeri çiğneyen kör bir şiddet var. 2008 yılında İstanbul Güngören’de düzenlenen ve yine masum sivilleri hedef alan bombalı saldırıyı hatırlatıyor biraz.
İşin bizleri daha da yakından ilgilendiren kısmı, eylemin failleri. Tabii aslında henüz kesinleşmiş bir hüküm yok, ancak polisin ve medyanın odaklandığı iki zanlının Müslüman olması, “İslamcı terör” retoriğini yeniden körüklemiş durumda. Söz konusu iki Çeçen kardeşten büyüğünün (ki çatışmada “ölü ele geçirilmiş” durumda) Çeçenistan’da “radikalleştiği” söyleniyor. Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan bir yazının başlığı da buradaki havayı özetliyor: “Emin olun ki bu bir cihad saldırısıydı.”
Bu, her Müslümanın bittabii saygı duyduğu bir kavram olan “cihad”ın Batı’da nasıl olup da “terör” ile özdeş görülmeye başlandığının bir ifadesi.
Peki bu durum karşısında biz Müslümanlar ne diyelim? Ne tepki verelim?
Radikaller ve ılımlılar
Benim gördüğüm kadarıyla, bu konuda Müslüman dünyada iki yaygın tepki var.
Birincisi “radikal” olanı. Yani, Amerikan veya genel olarak Batılı hedeflere karşı terörist saldırılar olduğunda, “oh ne iyi oldu, helal olsun bizim mücahitlere” diyeni. Bu tutum Türkiye’de çok marjinal, ama Pakistan’da veya bazı Arap ülkelerinde daha yaygın. (Osama Bin Ladin tişörtleri satılabiliyor o coğrafyalarda.)
Araştırmalara göre, bu “radikal” tutum, dünya Müslümanlarının yaklaşık yüzde 10’u tarafından paylaşılıyor. Bu kesim, Batı’nın “terör” dediği şeyi, Batı emperyalizmine karşı haklı bir misilleme olarak görüyor.
Buna karşın dünya Müslümanlarının yaklaşık yüzde 90’ı “ılımlı”. Yani İslam’ın savunmasız insanlara karşı kör şiddeti teşvik ettiğini asla kabul etmiyor, bunu çok yanlış görüyorlar. Türkiye’deki yaygın tutum da bu.
Ancak “ılımlı” Müslümanların çoğunun bir başka kanaati daha var: Gündeme gelen tüm “İslamcı terör” eylemlerinin aslında Batı tarafından tezgahlandığını düşünüyorlar. CIA, “Amerikan derin devleti” veya Mossad kotarıyor buna göre tüm bu işleri ve sonra da suçu masum Müslümanların üstüne atıyor.
Dikkat ederseniz, bu iki zıt tutumun aslında ortak bir yanı var: Müslüman dünyaya özeleştirel bakmamak. “Bizimkilerin yaptığı doğrudur” demekle, “yanlışsa zaten bizimkiler yapmış olamaz” demenin kesiştiği nokta bu.
Üçüncü yol
Oysa bence üçüncü bir tutum da mümkün ve galiba en doğrusu da o: Bazı fanatik Müslümanların yanlış işler yaptığını teslim etmek, ama bunların eylemlerinin İslami ilkeleri çiğnediğini vurgulamak.
Çünkü bugün dünyada düşman toplumun sivillerini vurmayı “cihad” zanneden fanatik İslamcı gruplar ne yazık ki var. Hakikaten var. Oysa bizzat İslam’daki cihad geleneğidir, asker ile sivili ayıran, “kadınların, çocukların, yaşlıların” meşru hedef olamayacağını hükme bağlayan.
Dolayısıyla “ben cihatçıyım” diye çoluk-çocuk öldüren bu grupları kınamak gerekiyor ki, “cihad”ın üzerine leke düşmesin.
Ve İslam’ı tanımlamak, ne söz konusu fanatiklere ne de onları referans alarak ahkam kesen cahil Batılılar’a kalmış olmasın.