95 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, yüzden fazlasının yaralandığı Gar Meydanı saldırısını nasıl okumalıyız?
Bu okumaya şöyle başlamayı uygun görüyorum.
Türkiye “Batı kampı”na geri dönerken nasıl bir dönüş olacak. Eli kolu bağlı mı yoksa bir odak olarak mı?
Ankara’daki saldırıyı ben Türkiye’nin iddialarından vazgeçirilmesine dönük bir saldırı olarak okuyorum.
Ve gün birlik günüdür diye düşünüyorum.
Milletimizin başı sağ olsun.
Müttefikler ile yeni ittifak!
“Kızıl elma” Avrupa’dır. Bu yüzden Viyana kapılarına dayandı ecdat.
Ve yine Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana öyle ya da böyle “Batı kampı”nın eşiğinde, yanında bazen içinde oldu.
Türkiye’nin kişiliğini bırakıp, teslim olmuş halde “Batı kampı”nın kapı eşiğinde beklemesini isteyenlerle, orada “belirleyici” olmak isteyenler arasındaki mücadele aslında Türkiye’nin yakın tarihidir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 2013 Mayıs ayında Amerika ziyareti ve Beyaz Saray’daki Kırmızı Oda’daki buluşma da Türkiye’nin bu serüveninde önemli bir köşe taşıdır.
Sonradan anladığımız kadarıyla Türkiye’nin bölgesiyle ilgili tezleri nedeniyle o toplantı sonrası ipler gerildi, Erdoğan tasfiye edilmek istendi, Türkiye’ye bedel ödetilme süreci hız hazandı.
17/25 Aralık süreci de, Suriye’de yalnızlaştırılmamız, PYD’nin ve DAEŞ’in ana aktör haline gelmesi de hep o toplantının sonrasına denk geliyor hatırlayın.
Bu uzun restleşme ve bedel ödetme sürecinde Türkiye çok önemli seçim virajlarını geçti. O dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dışarısı seçim sonuçlarına bakar. Ve ona göre karar verir” dediğini hatırlıyorum. Ve meydanlarda “Kendimi size millete emanet ediyorum” demesini de...
Paralel Yapı gibi devlet içine yuvalanmış istihbarat çeteleri üzerinden, PYD gibi PKK’nın Suriye kolu üzerinden, DAEŞ gibi kan dökücü bir terör örgütü üzerinden Türkiye hep hizaya getirilmek istendi.
En son 4 partili bir Meclis’ten tek başına bir iktidarın çıkmayacağını bildikleri için bütün unsurlarıyla HDP’ye destek verdiler. “Ak Parti düşsün, Erdoğan tasfiye olsun” motiivasyonu hiçbir zaman bir araya gelmeyeceğini düşündüğünüz kesimlerin HDP’ye oy vermesine neden oldu!
7 Haziran seçimlerinin Türkiye’ye kaybettirdiklerinin yanı sıra kazandırdıkları da var.
Örneğin, Ak Parti ve Erdoğan’ın siyasetteki taşıyıcı rolü yeniden ortaya çıktı. Seçmen eğilimlerini bir noktaya katar etkilemeyi başardılar ancak ne Erdoğan’ı tasfiye edebildiler ne Ak Parti’nin birinci parti olmasını engelleyebildiler.
Makul zeminde buluşmak
Türkiye ile Batı kampı arasındaki dişe diş mücadelenin son evresi Temmuz’un son haftası Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Obama arasındaki telefon görüşmesidir. O görüşmenin görünen sonuçları İncirlik’in açılması, DAEŞ ile ortak mücadele olarak görülüyor. Ancak ondan çok daha öte olduğu da aşikar.
Zira o görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fransa ve Belçika ziyaretlerinde, batılı muhataplarının verdiği mesajları...
Rusya’nın tam da böyle bir dönemde Suriye’de operasyon yapması ve Türkiye hava sahasını ihlal etmesi.
Bu ihlale NATO’nun olağanüstü sert tepki vermesi...
Türkiye’nin yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dilinden Rusya’ya özellikle “ekonomi” alanında mesajlar vermesi...
Avrupa Birliği perspektifinin yeniden gündeme oturması...
Nihayetinde Erdoğan’ın Japonya dönüşü, Çin ile devam eden füze alımı ile ilgili görüşmelerden söz ederken “Fransa”nın bu konudaki yaklaşımından bahsetmesi...
“Muhtemelen önümüzdeki hafta Başkan Obama ile bir telefon görüşmesi yapacağım” demesi...
Türkiye ile “Batı kampı”nın yeniden bir noktada, bir zeminde buluştuğunu gösteriyor.
Türkiye “Batı kampı”ndaki yerini yeniden tanımlıyor.
Batı da Erdoğan konusundaki o kabul edilemez sert dilinden vazgeçiyor. Türkiye’nin önemine işaret ediyor. (Amerikan, İngiliz medyasının dil değişimini hatırlatmak isterim)
Ergenekon ve Şike davalarının seyri...
Ekonomi yönetiminin tepe isimleri Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in Ak Parti milletvekili adayı olarak tekrar siyasete dönmeleri...
Uluslararası sermaye ve finans çevreleri ile Ak Parti’nin yine bir uzlaşma zemini bulduğu anlamına geliyor!
Türkiye’nin “Batı kampı”na yönelik salvoları...
Ticari angajmanları...
Batı’yı rahatsız etmişti.
Batı, Erdoğan özelinde Türkiye’yi kontrol edemeyeceği vehmi ile yalnızlaştırma, bedel ödetme yolunu seçmişti.
Türkiye “Batı kampı”nda itilip kakılan bir rolde olmayı reddetti.
Türkiye Batı kampı”nda daha onurlu daha odak ve daha kişilikli olarak yer bulmaya karar verdi.
Ana aktörlerinin birbirlerini anladığı ortak bir zeminin bulunduğunu düşünüyorum.
Hayır olsun!