Günlerdir İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliği konusunda Türkiye'nin tavrı tartışılıyor... Bugünkü konjonktürde Türkiye'nin önünde bundan daha acil ve daha öncelikli bir mesele yoktur. Sadece tek bir boyutuyla da değil... Her yanıyla; gerek müttefik olarak gördüğümüz ülkeler karşısında gerekse Türkiye'ye karşı operasyonların merkezi konumundaki ülkelerde tartışma konusu... İlk gün biraz da küstah ve kibirli bir edayla "Nasıl olsa biz gider Türkiye'yi ikna ederiz" diyen İsveç ve Finlandiya, bugün bu işin çok da kolay hallolmayacağına ikna olmuş durumda... Çünkü onlara gaz veren yüreklendiren, cesaretlendiren; NATO üyesi ülkeler, AB'nin yetkilileri ve özellikle de ABD artık Türkiye'nin Lideri Erdoğan'ın kararlı tavrını görmüş durumda... Ve belki de buna "NİHAYET" gördüler demek daha doğru...
**
Bakın referans niteliğinde iki haber/yorum paylaşacağım sizinle... İlki Londra merkezli Financial Times Gazetesi'nden... Gazete, Başkan Erdoğan'ın NATO'ya yeni üyelikleri (İsveç ve Finlandiya) engelleme yönündeki açıklamalarının ciddiye alınması gerektiğini yazdı. Haberin başlığı şu: "Erdoğan, Nordik ülkelerinin NATO üyelikleri konusunda şaka yapmıyor"... Haberde açıkça Erdoğan'ın, İsveç'e, PKK'lı isimlerle görüştükleri için kızgın olduğu da yazıyor... Yani gazete aslında asıl sorunun ne olduğunu da habere koymuş durumda... Bir başka yazı da İsveç'in Dagens Industri Gazetesi'nde yayınlandı... Gazetenin politika editörü PM Nilsson da, Türkiye'nin ülkesinin NATO üyeliğine karşı çıkarken haklı gerekçeleri olduğunu iade etti. Sosyal Demokrat Partinin, Magdalena Andersson'un Başbakan seçilmesindeki ön koşulunun bağımsız milletvekili Amineh Kakabaveh ile yaptığı "anlaşma" olduğunu belirten Nilsson, Türkiye'nin tepkisine neden olan ana sorunun kaynağını bu anlaşma olduğunu ifade etti... "....Bu anlaşma tuhaf olduğu kadar da anayasaya aykırı bir anlaşmaydı. Anlaşma Suriye'de YPG/PKK ile iş birliğini derinleştirmek içindi. Bu anlaşma, İsveç'in Türkiye'nin PKK'nın Suriye kolu olarak tanımladığı YPG üzerinden, dış politikasını tek bir milletvekilinin dikte ettiği anlamına gelir. Savunulamaz olan bu anlaşma Dışişleri Bakanı Ann Linde'nin belirttiği gibi Türkiye açısından bir 'yanlış anlama' olmadığını açıkça gösteren bilinen ve yayınlanmış bir gerçektir..." Nilsson'ın bahsettiği pazarlık şöyle... İsveç'te Sosyal Demokrat Parti lideri Magdalena Andersson 29 Kasım 2021'de parlamentoda yapılan oylamada, tek oy farkla Başbakan seçilmişti. Oturum öncesi konuşma yapan aşırı sağ İsveç Demokratlar Birliği Partisi lideri Jimmie Akesson, Sosyal Demokrat Partinin hükümeti kurmak için terör örgütü PKK ile müzakere yürüttüğünü söylemişti. Akesson, müzakerenin bağımsız milletvekili Amineh Kakabaveh aracılığıyla yapıldığına dikkati çekerek, "...Sosyal Demokrat Partinin hükümeti kurmak için Kakabaveh aracılığıyla terör örgütü PKK'nın uzantısı PYD ile yakın ilişkiye gireceğini gördük..." ifadesini kullanmıştı.
**
Son durum şu... Bugün geldiğimiz noktada Erdoğan'ın kararlı tavrı ve tutumu açıkça Batı'da karşılık görmüş durumda. Bundan sonra gerek İsveç ve Finlandiya'nın gerekse onlara gez veren ülkelerin ve mekanizmaların önünde iki yol bulunuyor; Ya bizimle restleşmeye devam edecekler ya da kaygılarımızı giderecek adımlar atıp bunu dünyaya gösterecekler... Hangi yolu izleyeceklerine elbette kendileri karar verecek. Ama tüm bu sürecin ortasında NATO, olacaklara dair bir ipucu veriyor bize... NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg; "...NATO'da anlaşmazlık olması yeni değil, sorunlar çözülür. Türkiye'nin endişelerini gidermeliyiz, Türk yetkililerle iletişim halindeyiz..." dedi... Hâlâ, "Almanya bizi kıskanıyor" temalı saçma sapan skeçler yapıp kendi ezikliklerinden mizah üretmeye çalışanlar varsa bu yayınları takip etmelerini öneririm...