Kim söyledi hatırlamıyorum; televizyonların birinde “Türkiye Ligi, Gürcistan ya da Kazakistan liginden bile daha düşük seviyede” denmişti ki, yüzde yüz katılıyorum. Yerlerde sürünüyoruz.
Birbirine yakın puanlarla arkaya arkaya dizilen 3 büyüklerimiz bile, kalitesizliğin dibini yaşıyor... Ligin çapı düştükçe, kulüplerde Yeniçeri isyanları da başını alıp gitmeye başladı. Emenike’nin kulübüne, takım arkadaşlarına, taraftarına ve maçı televizyondan izleyen futbolsevere karşı yaptığı başkaldırı; çürümüş ligimizin dağılma işaretidir. Kulüpler Birliği bile, havuzu ele geçirmek için federasyona Patrona Halil’lik yapıyor.
Emre gibi milli bir futbolcu; neredeyse her maç İngilizce lüks küfürler savurarak derebeyliğini ilan ediyor. Bir Alllah’ın kulu bu adamla başedemiyor, kimse terbiye edemiyor! Niye? Çünkü senin futbolun şirazesinden çıktı, yalama oldu. Herkesin her istediğini rahatça yapabildiği, cezalandırılma korkusu yaşamadığı, üstüne üstlük bazı kesimlerden aferin bile aldığı bu kokuşmuş düzen; futbolu kurallarıyla ve terbiyesiyle yapanların enayi sayıldığı bir anlayışı, ülkede hükümran etti.
Türkiye Süper Ligi rayından çıkınca, Emenike gibilerin kendi başına efe kesilmeleri de normal hale gelir. Trabzon’un Akhisar maçında da, yedek kulübesindeki Erkan Zengin; hocasının üçüncü değişiklik hakkını kullanmasından sonra, (Oyuna girme şansı kalmadığı için) stadı terk etmiş... 10 dakika geç başlayan ikinci yarılar var. Niye?
İsmail Kartal, sahaya sokmak istediği futbolcuyu, Emre’nin fırçasıyla değiştirmek zorunda kalıyor. Bu ne cüret?
Öyle görünüyor ki; artık alışılmadık şeylere alışmak zorundayız. Bunlar henüz başlangıç. Kimbilir başımıza daha neler gelecek? Türkiye kendisiyle hesaplaşmalı. Gerçekleriyle yüzyüze gelmeli. “Nereye gidiyoruz” diye endişe duymalı, bu çözülmenin çözümünü bulmalıdır. Derhal, şimdi, hemen. Aksi halde bu batak hepimizi yutar.