Basit bir gerçek: Bu ülkede on yıllardır başörtülü kadınlar ikinci sınıftı. Amerika’da zenciler neyse başörtülü kadınlar da Türkiye’de oydu. Yaşama hakkından sonraki en temel hakları ellerinden alınmıştı. Eğitim hakları, çalışma hakları, seçilme hakları. Bazılarımız için bütün bunlar zaten yaşama hakkına eşdeğerdi.
Başörtüsünden vazgeçersen her şey serbest, yok ben Allah’ın ayetinden vazgeçmem diyorsan bütün kapılar yüzüne kapanıyordu.
Başörtülü kadınların çoğunluğu buna ‘füruat’ demedi ve okullarından atıldı. Fethullah Gülen’in fetvasınca hareket eden kızlar ise başlarını açtı, okullarına devam etti. Başını açmayan kızların yaşadığı mağduriyetlere tanık oldukça dini eğip bükerek verilen bu fetvayı bile anlayışla karşılar hale gelmiştik. Sonradan anladık, fetvanın kızların mağduriyet yaşamamalarıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını. Amacın gizli örgütlenmelerine “altın nesil” yetiştirme işini sekteye uğratmamak olduğunu.
***
Başörtüsü yasağı kadınların yüzde 70’ini ilgilendiren bir konu olmasına rağmen bu kadınlar sadece hukuk önünde haklarını aramak el ele tutuşma ya da oturma eylemi yapmak dışında hiçbir yola tevessül etmediler.
Ülkeyi yangın yerine çevirmediğimiz, yasağı Amerika’daki, Avrupa’daki gazetecilere ve hükümet yetkililerine şikayet etmediğimiz gibi yasağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürmenin doğru olup olmadığını bile tartıştık o dönem. Ülkemizi dışarıdan bir makama şikayet etmek doğru bir davranış olur mu diye sorduk kendi kendimize.
O günlerde kızlara başınızı açın talimatı verenler ve bunu “devletle savaş olmaz” diye tevil edenler şimdilerde Türkiye’yi Lahey’de yargılatmak için uğraşıyorlar.
Türkiye’nin solcularının elinde böylesine kitlesel uygulanan bir yasak mazereti olsa ülkeyi başımıza yıkmış çoktan kendi diktatörlüklerini kurmuşlardı.
Başörtülü kızların okuma hakkını savunan bu yüzden demokratlık nişanı taktığımız bazı sözde aydınlarımız da şöyle diyorlardı: Başörtülülerin hizmet alma hakkı tanınmalı; evet, bu bir insan hakkı ihlalidir ama hizmet verme hakkı daha şimdi değil. Çünkü başörtüsü bir siyasal simgedir ve tarafsızlığa gölge düşürür.
Başı açık olmanın ‘normal’ olduğu ön kabulü ile konuşan bu sözde aydınlar üstüne bir de şöyle saçmalıyordu: Ne zaman ki başörtülüler İstiklal caddesinde eşcinseller için yürürler o zaman başörtülüler için kamuda çalışma yasağının da kalkması mümkün olur.
Şimdi HDP çatısı altında eşcinsellerin siyasi temsilini savunan başörtülüler var, en azından buna itiraz ettiklerine dair bir şey işitmedik ama aynı HDP’de başörtülü aday olmasına rağmen başörtüsünü “kadını aşağılayan bir ritüel” olarak görenler de var. İşte özlediğimiz Türkiye!
***
Geçen gün 28 Şubat döneminde meslekten ihraç edilmiş, yıllarca işsiz kaldıktan sonra memur affıyla mesleğe geri dönmüş fakat bir süre de peruk takarak görevini sürdürmüş bir öğretmen arkadaşım tayin istemeyi düşündüğünden söz etti. Gayri ihtiyari sordum, yakınında bir imam hatip var mı diye. O da imam hatip olması şart değil ki artık dedi.
Türkiye nereden nereye geldi. Önce okullardaki yasak kalktı, sonra kamu kurumlarında, en son da Millet Meclisinde.
Merve Kavakçı’ya haddinin bildirildiği Meclis’te...
Başörtülülere hadlerinin bildirildiği bir Türkiye değil artık bu Türkiye.
7 Haziran’da sandığa giderken insanlar bunu da hatırlayacaklardır.
İnsan yerine konulduklarını ve bunu mızmızlanıp durmaktan başka bir işi olmayanların değil Türkiye’yi yeni bir döneme taşıyan Ak Parti’nin yaptığını da...
Çünkü Türkiye’de ayrım gözetmeden tüm kadınlar seçilme hakkına, başörtülü kadınların onurlu mücadelesi ve Ak Parti sayesinde kavuştu.