Türkiye, son yıllarda her yönüyle önemli bir dönüşüm geçirdi. Ekonomisi büyüdü, demokrasisi güçlendi, dünyada saygınlığı arttı, pasaportu kıymetlendi.
Buna ilaveten, on yıllardır çözüm bekleyen toplumsal sorunları çözme konusunda daha cesur adımlar atmaya başladı ve dünyanın ilk on ekonomisinden biri olma hedefini benimsedi. Bu çerçevede, Türkiye’nin demokrasisini muhkemleştirmesi ve ekonomik hedeflerini tutturması yani Yeni Türkiye’nin nasıl şekil alacağı, eğitim, gençlik ve bilim politikalarıyla yakından ilişkili.
***
Ümitli olmak adına yeterince gelişme var.
Okul öncesinden yükseköğretime kadar okullaşma oranları, son on yılda muazzam ölçüde artırıldı. Hatta eğitimde nicel gelişmelerle boğuşan Türkiye, bir yandan da kaliteyi az da olsa artırdı. Bu da, birkaç ay önce Dünya Bankası tarafından övüldü. Katsayı eşitsizliği kaldırıldı, öğrencilerin öğrenme özgürlüğünü kısıtlayan başörtüsü yasağına son verildi. Üniversiteler normalleşme sürecine girdi. Eğitim alanında sivilleşme adımları atıldı. Üniformalı askerler tarafından verilen zorunlu Milli Güvenlik dersi kaldırıldı.
Şimdiye kadar ya doğrudan askerler tarafından ya da askeri darbe ortamlarında ve vesayetçi yargıçlar tarafından düzenlenen eğitim sistemi, 2012 yılında 4+4+4 ile birlikte ilk defa siviller yani toplum tarafından seçilmişler eliyle kapsamlı bir düzenlemeye tabi tutuldu. Seçmeli din eğitimi gibi toplumun geniş bir kesiminde talep edilen dersler, AK Parti, MHP ve BDP’li milletvekillerinin desteğiyle hayata geçirildi. Ayrıca, Kürtçe ve Abhazca gibi dersler seçmeli ders olarak okutulmaya başlandı.
***
Öte yandan, hâlâ çözüm bekleyen ciddi sorunlar var...
Darbe ortamında kurulmasıyla ve üniversite özerkliğini engellemesiyle sıklıkla eleştirilen YÖK’ün geleceğine ilişkin kararsızlık devam etmektedir. Çözüm Sürecinde en somut toplumsal taleplerin başında gelen ve evrensel bir hak olarak kabul edilen anadilde eğitim konusunda henüz bir adım atılmamıştır. Liselere geçişte son on yılda bir türlü istikrar yakalanamamış ve ayrıntıları daha iki hafta önce Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tarafından kamuoyuna açıklanan yeni bir sisteme geçilmiştir. Yeni sistem hâlâ tartışılmaktadır. Mevcut sistem, eşitsizlik doğurmaktadır.
Yükseköğretim programlarından mezun olan gençlerin istihdamı (ör. atanamayan öğretmenler, formasyon bekleyenler vs.) her geçen gün daha ciddi bir soruna dönüşmektedir. İstihdam sorunu, ne bir başına YÖK’ün ve üniversitelerin ne de Çalışma; Gençlik ve Spor; Bilim, Sanayi ve Teknoloji; Kalkınma; Ekonomi veya Milli Eğitim Bakanlıklarının bir başına çözebileceği oldukça karmaşık bir sorundur.
2023’de ileri sanayi, teknoloji ve AR-GE’ye dayalı on büyük ekonomiden birine sahip olabilir miyiz? Bilmiyorum. Bildiğim şu: Yükseköğretim mezunu sayısının hızla arttığı ve 4+4+4 dolayısıyla 2016’dan sonra lise mezunu sayısının daha da artacağı düşünüldüğünde, yüksek eğitimli ve nitelikli işgücünü absorbe edecek bir iş piyasasının şimdiden oluşturulması zorunludur.
***
İyi haber şudur: Türkiye’de eğitim ve bilim politikaları artık siviller eliyle yürütülmektedir. Türkiye’nin daha sağlıklı bir demokrasiye sahip olması için her bir öğrenciyi ya da veliyi doğrudan ilgilendiren konuların kamuoyunda daha geniş tartışılmasına ihtiyaç vardır. Bu konulardaki görüşleri öğrenmeyi sürdürmek, yansıtmak ve tartışmalara katkı sağlamak üzere yola çıkıyorum.
Allah utandırmasın.