Daha adını koyamadan bitti denilen yerde MHP Lideri Devlet Bahçeli yeni bir çıkış yaptı ve "Teröristbaşı, terörün bittiğini, PKK'nın lağvedildiğini, ihanet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin", teklifini yineledi.
Neler olmuştu, hatırlayalım. TBMM'nin açılış oturumunda Bahçeli'nin DEM sıralarına giderek tokalaşmasıyla başlayan süreç, grup konuşmasındaki çağrısıyla tepe noktasına ulaşmıştı. Herkes şaşkın, "Bahçeli açılımını" yorumluyor, AK Parti'nin ise ihtiyatlı tavrına dikkat çekiyordu. Derken Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Bahçeli'ye destek açıklaması geldi. Tam bu sırada CHP'li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer görevden alındı ve yerine kayyum atandı. Ahmet Özer CHP'nin adayı olarak seçime girmiş olsa da aslında DEM Parti'liydi. Kent uzlaşısı denilen formülle CHP ve DEM Parti'nin ortak adayı olarak seçimi kazandı.
Esenyurt'tan sonra Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine de kayyum atandı. Kayyum uygulaması malum PKK'nın belediyeler marifetiyle kent merkezlerinde üstlenmesi, hendek terörü, belediyelerin sosyal kültürel imkanlarını gençleri dağa ikna etmek için kullanmaları gibi gerekçelerle başladı. Belediye başkanlarının örgüt yöneticileriyle 'nitelikli' ilişkilerinin tespiti durumda belediye meclis üyelerinin görevi devralması mümkün olmuyor yani buna kanunlar izin vermiyor. Bu durumlarda kaymakam, vali, vali yardımcılarının kayyum olarak atanması şeklinde bir usul izleniyor.
Konuya itirazı olanları ikiye ayırmak mümkün; bir kesim terör örgütünün ağzıyla konuşuyor ve "T.C. buralarda işgalci" falan diyor. Bu nevi argümanlarla karşı çıkanların bahse değer bir tarafı yok. Diğer bir kesim de "Madem kayyum atayacaktınız neden YSK aday olmalarına müsaade etti?" ya da "İlle de bu isimlere görevden el çektirmek gerekiyorsa neden belediye meclisinden bir başkası usule göre göreve getirilemez mi?" diye soruyor.
Her ikisi de cevaplanması gereken sorular kanımca. YSK adaylığa engel koysa bu sefer de "kesinleşmemiş suçlarda adaylığa engelin demokratik olmadığı" söylenecek. Nitekim doğru. Bu çok daha sorunlu bir uygulama olurdu. Kayyum atamak yerine belediye meclis üyelerinden birinin göreve getirilmesi önünde de kanuni bir engel var, yukarıda dediğim gibi terörle iltisaklı suçlar söz konusu olduğunda iş belediyeden çıkıyor.
Bunlar meselenin teknik tarafları. Asıl önemli olan tabii ki siyasi ve toplumsal tarafı.
Şeriatın kestiği parmak acımaz sözünü tek taraflı anlamamak lazım. Bazen pür hukuki uygulamalar bile usul itibariyle değil belki ama esas bakımından siyasidir ve dolayısıyla toplumsal sonuçları olur. Devlet ise siyasi sonuçlarını pek hesaba katmaz. Usulü takip eder.
40 yıldır yaşadığımız terör belasının ne yazık ki böyle de bir tarafı var. Haklı olmanın sorun çözmeye yetmemesi durumu....
Başlamadan bitti denilen açılımla ilgili iki alıntının meseleyi daha anlaşılır kıldığını düşünüyorum. Biri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bahçeli'ye destek verdiği konuşmasında, 2005'te Diyarbakır'daki başlattığı ve büyük riskler alarak devam ettirdiği çözüm sürecine dair söyledikleri:
"Türk ile Kürt'ün kardeşliğini büyütmek için ne yapılması gerekiyorsa, nasıl yapılması gerekiyorsa hemen hepsini yaptık, denedik, tecrübe ettik. Fakat her seferinde karşımıza bir duvar, ihanet, bir alçaklık çıktı. Sorundan beslenenler, sorunun çözülmesine engel oldular. Terörden beslenenler, terörün bitmesini istemediler. Şiddetten nemalananlar, şiddetin sona ermesine rıza göstermediler. Kardeşliğin pekişmesiyle Türkiye'nin her alanında büyüyeceğini görenler, kardeşliğin önüne set çektiler, tuzaklar kurdular, gizli aparatlarını harekete geçirdiler. Çok bedel ödedik, çok hayal kırıklığı yaşadık, çok ihanet gördük, kelimenin tam anlamıyla sırtımızdan, birilerinin dediği gibi, maalesef hançerlendik. Ancak umudumuzu kaybetmedik, samimiyetimizi yitirmedik, hüsnüniyetten vazgeçmedik, kardeşlik hukukundan asla ayrılmadık. Önümüze bir kez daha bulunmaz bir imkan çıkmıştır. Allah'ın izniyle rabbim ömür ve fırsat verirse bu meseleyi ülkemizin gündeminden tamamen çıkartarak millete hizmetle geçen 40 yıllık siyasi hayatımızı taçlandırmak niyetindeyiz."
Diğeri de Bahçeli'nin "Sözlerimin arkasındayım" diyerek yaptığı son konuşmadan;
"Geçen hafta açıkladım, herkes konuştu, daha da konuşuyorlar...Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan teröristbaşı, terörün bittiğini, PKK'nın lağvedildiğini, ihanet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin, ak koyun kara koyun ortaya çıksın, umut hakkından da istifade etsin. Sözümün arkasındayım ve teklifimde ısrarlıyım (...) Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe, bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek daha kolaydır."
Yürünecek yolun nasıl olacağına dair bir şeyler netleşiyor gibi. Öcalan PKK'yı lağvettiğini açıklayacak. Terör örgütü siyasete gölge etmekten tamamen çıkacak. DEM Parti ya da adı her ne ise ve her ne için siyaset yapacaklarsa, şiddetin, terör örgütünün vesayetinden tamamen kurtulacak. Ve devlet o vakte kadar, terörle bildiği yöntemlerle mücadeleye devam edecek. Müzakere ancak bu mayınlar temizlendikten sonra olacak. O yüzden de "Tam da çözüm süreci derken bu kayyumlar da neyin nesi?" sorusu bu yeni sürecin anlaşılamadığını gösteriyor.