En sonunda söyleyeceğimi yazının başına taşıyorum; anayasalar iki bölümden oluşurlar: Birinci bölüm temel hak ve özgürlükleri, ikinci bölüm de devletin teşkilatını belirler.
Başkanlık sistemi tartışmaları ikinci bölüme ilişkin bir tartışmadır; temel hak ve özgürlüklerle ilgili sorunlar evrensel standartlarda çözülmediği sürece devletin teşkilat yapısı ilgimi birinci dereceden çekememektedir.
Başkanlık sistemine geçmek ya da parlamenter sistemde iyileştirmeler yaparak ısrarcı olmak özünde teknik bir konudur; iyi anayasa hukukçuları ve çok iyi siyaset bilimciler dışında tartışmanın detaylarını kimse çok net bilmemektedir.
Meselenin özü şudur: Başbakan Erdoğan’ı destekleyenler başkanlık sisteminden, desteklemeyenler ise parlamenter sistemden yana siyaseten tavır almaktadırlar.
Çok çok küçük bir azınlık dışında ekranlarda on dakika başkanlık sisteminin yararları ve sakıncaları hakkında teknik bir konuşma yapacak insan sayısı çok sınırlıdır.
Bendeniz, konunun detaylarına yabancı olduğum için başkanlık sistemine ne karşıyım ne de savunucusuyum.; ancak, başkanlık tartışmasını da kesinlikle zararlı görmüyorum.
Parlamenter sisteme de karşı değilim ama unutulmaması gereken konular parlamenter sistemin ülkemizde dört askeri darbeyi de önleyemediği, temel hak ve özgürlükler konusunda da büyük atılımlara neden olamadığı, 2012 senesinde de kişi başına geliri, altmış iki senelik denemeye rağmen, AB ortalamasının, satın alma gücü paritesine göre, ancak yarısına getirebilmiş olduğudur.
Başkanlık sistemi ya da parlamenter sistem her iki ucu da meşru olan bir siyasal tartışmadır, yapılmasında sakınca olamayacağı gibi yararı da büyük olabilir.
Ancak, anayasal sistemimizin temel sorunu devletin teşkilat yapısından yani, bir bölümüyle, başkanlık sistemi ya da parlamenter sistem tercihinden kaynaklanmamaktadır.
Anayasal sistemimizin temel sorunları hala, 2012 senesinde bile, sayısını benim de unuttuğum kısmi anayasal değişikliğe rağmen, temel hak ve özgürlükler bölümündedir.
Tekraren ifade ediyorum, başkanlık sistemi ya da parlamenter sistem tartışmasında tarafsızım, zira alternatiflerin ikisi de meşrudur; ama, 1982 Anayasası’nın dibace bölümü, resmi bir söyleme, ideolojiye doğrudan gönderme yaparken ve şayet bu durum sürecek ise, devletin teşkilat yapısı başkanlık sistemine ya da parlamenter sisteme dayalı olmuş, ne önemi vardır?
Bir anayasada resmi bir ideolojinin varlığı, özel isimlere gönderme yapılması siyasi bir tercihten öte, meşruiyet dışı bir durumdur.
Anayasanın 66. maddesi yeni anayasada ruhen ve lafzen aynen kalacak ise, yani yurttaşa illaki de bir sıfat, üstelik buram buram etnisite kokan bir sıfat takılacak ise, başkanlık sistemine geçmenin ya da geçmemenin hükmü ne olabilir?
Sivil-asker ilişkileri yeni anayasada da böyle olacak, Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmayacak, çift başlı yargı sürecek, Cumhurbaşkanlığı’na (Başkan’a?) bağlı DDK silahlı kuvvetleri denetleyemeyecek, MGK hala anayasal bir kurum olmayı sürdürecek ise, başkanlık sistemine geçmenin ya da geçmemenin anlamı nedir?
Başkanlık sistemine geçelim ya da geçmeyelim, önemli olan anayasanın temel hak ve özgürlükler bölümünün evrensel standartlarla bire bir çakışmasıdır.
Özel alan bize özgü olabilir ama kamusal alan, kamu hukuku, en başta da anayasanın temel hak ve özgürlükler bölümü “bize özgü koşullar” saçma, yanlış mantığından kurtarılmalıdır.
Başkanlık sistemi tartışmaları da önemlidir ama önemi temel hak ve özgürlükler tartışmalarının çok arkasındadır.
twitter.com/KarakasEser