Bugünkü muhalefet ittifakı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni getiren referandumdaki ‘hayır’ oyları üzerinden şekillendi.
Adını ‘ilkeler ittifakı’ diye koydukları ittifak sürecinde de en önemli ilke şuydu: Sistemi tekrar parlamenter demokrasiye döndürmek!
Önce ittifak, sonra da adaylar netleşti.
İttifakı, CHP, İyi Parti ve SP kurdu, HDP dışarıda bırakıldı.
Muhalefet ittifakı adaylarından Meral Akşener seçim beyannamesini açıkladı; HDP adayı Selahattin Demirtaş (cezaevinden) seçim bildirgesi yayınladı; Muharrem İnce ve SP adayı Temel Karamollaoğlu da bu hafta başı açıklayacak.
Her üç aday da aslında haftalardır yaptıkları mitinglerde ‘beyannamelerini’ açıklıyorlar, vaatlerini dile getiriyorlar. Demirtaş medyaya verdiği röportajlarla, HDP’liler de seçim toplantılarında vaatlerde bulunuyor.
***
Dikkatimi çeken şu:
Seçim bildirgelerinde ve meydanlarda kimse ‘parlamenter sisteme dönüş'ten söz etmiyor!
Aksine, ‘ancak bir Başkan tarafından yerine getirilebilecek’ vaatlerde bulunuyorlar!
Ekonomiden dış politikaya, ordudan yargıya ve bürokrasiye kadar bütün vaatler icracı bir cumhurbaşkanı ‘yetkilerine’ sahip olmayı gerektiriyor.
***
Bu durum başka meslektaşların da dikkatini çekmiş ki; televizyon yayınlarına katılan bazı adaylara özellikle ‘parlamenter sisteme dönüş sözünüz geçerli değil mi’ diye sormaya başladılar.
Bu soruya önceki gün cevap veren CHP adayı Muharrem İnce, “Bir geçiş süresinden sonra bunu planlayacağını” söyledi; ancak “TBMM’de yeterli çoğunluğu bulmak gibi bir sorun çıkabileceğine” işaret etti.
Oysa;
Eski sisteme dönüşü ‘ilkesel bir vaat’ olarak dile getirirken anayasa değişikliği ihtiyacından hiç bahsetmemişlerdi!
Yeni sistemin getirdiği yetkileri hiç kullanmadan hemen eski sisteme geçiş için bir anayasa değişikliği çalışması başlatmayı da vaat etmiyorlar!
Ya da seçmenden TBMM’de anayasal çoğunluk istemiyorlar!
En ‘tutarlısı’ HDP adayı Demirtaş; o da ‘bazı yetkileri devredeceğini’ vaat ediyor…
(Biz bunu TBMM’ye veya bazı anayasal kurumlara devredecek diye anlıyoruz!..)
Dünkü ‘hayır’lar hızlıca ‘evet’e dönüşmüş…
Daha ‘adaylık’ yeni başladı.
‘Velev ki’ cumhurbaşkanı seçilsinler, daha ne dönüşümler olur?!.
Sandıklar kime emanet?
Son birkaç seçimdir ‘sandık güvenliği’ çok popüler oldu!
Yurt dışı fonlarla kurulan ‘gönüllü organizasyonları’ bile var.
En çok da genç seçmeni hedefliyorlar.
‘Biz takip etmezsek oylar çalınır, hile yapılır’ mesajı veriyorlar.
Bu büyük bir yalan!
- Seçimleri YSK yapmaz, siyasi partiler yapar.
- YSK güvenliğini sağlar.
- Sandık kurullarında siyasi parti temsilcileri; sandık başlarında da ayrıca ‘müşahitleri/gözlemcileri’ bulunur.
- Oy pusulası ve zarfların ‘mühürlenmesi’ görev ve sorumluluğu parti temsilcilerindedir.
- Oyların sayımını, kaydını parti temsilcileri yapar.
- Sandık sonuç tutanakları ile sayım ve döküm cetvellerini de ayrıca partilerine gönderirler.
- Oy çuvallarının taşınmasına da parti temsilcileri refakat eder.
- YSK, ‘kıyaslanabilsin’ diye partilerin tutanakları ile resmi birleştirme tutanaklarını tarayarak internetten erişime açar; herkes görebilir.
- YSK, bu süreçlerin sağlıklı yürümesi için MEB işbirliğiyle sertifikalı seçim eğitim programı düzenler.
Birbiriyle yarışan partilerin yaptığı seçimde, üçüncü bir tarafın ‘sandık güvenliği’ adına yapacağı girişim ancak ‘güvensizlik algısı’ oluşturmaya yarar.
Bir partiden ‘müşahit’ yazılmak yeterli!