Ah Osmanlı münevverleri ah... Gözlerini yakın ufuktaki Fransa yerine biraz daha uzağa, Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD), zamanında çevirmiş olsalardı, her dönem patlak veren ‘sistem’ üzerine tartışmalara gerek kalmayacaktı. Muhtemelen bizde de ‘başkanlık sistemi’ olacaktı çünkü...
Münevverler ufuklarını iyi tanıdıkları Fransa’yla sınırlı tuttular, ama yeni yeni dünya siyasetinde önemini hissettirmeye başlayan ülkeye gözlerini çevirmiş biri vardı: Sultan 2. Abdülhamit... ABD’yi payitahtta temsil etmiş Samuel Cox’un yakınlarda Türkçesi de yayımlanan (İş Bankası Kültür Yayınları) ‘Bir Amerikan Diplomatı’nın İstanbul Anıları’ kitabından, hükümdarın, Okyanus-ötesi ülkedeki gelişmeleri yakından izlediğini, sistemini merak edip kitaplar getirttiğini biliyoruz. Cox‘katar dolusu kitaplar’dan söz ediyor...
Cumhuriyet’i kuranlar Fransa’yı örnek aldılar. Sürekli depreşen ‘başkanlık sistemi’ tartışmasıyla adı konulmamış bir ‘yarı-başkanlık sistemi’ni bizlere bırakan onlar...
Hep unutulan gerçeği bir kez daha hatırlatayım: Önce Meclis oluştu bizde... İstiklal Savaşını yöneten ‘gazi’ Meclis sonra da ‘cumhuriyet’ sistemine geçti. Meclis Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal’e, kendisini cumhurbaşkanı seçerken sınırlı yetkiler tanıyan da aynı Meclis’tir.
Önce Meclis vardı ve sistemi de o kurdu; tıpkı Fransa’da olduğu gibi... ABD’de ise, bir iç-savaş sonrasında herbiri başına buyruk birer ‘devlet’ gibi oluşmuş eyaletleri biraraya getiren başka değerlerdi.
Farklı gelenekler değişik yönetim biçimlerine evriliyor doğal olarak...
Bizdeki sistem Fransa’daki ‘yarı başkanlık’ anlayışını yansıtıyor; cumhurbaşkanını bundan böyle halka seçtirerek iyice oradaki sisteme benzeyeceğiz. ‘Partili cumhurbaşkanı’ arayışı bile Fransa’daki durumu çağrıştırıyor.
Elbette toplumlar alıştıkları bir sistemden bir başkasına geçebilirler; bunun en iyi örneklerinden biri bizim toplumumuzdur. Ancak köklü geçişleri demokratik süreçler sağlamıyor; devrimler veya büyük savaşlar rejim değişikliğine zemin hazırlıyor. Bu sebeple Türkiye’de son on yıllarda kimbilir kaç kez ‘başkanlık sistemi’ tartışması açıldı, ancak arkasından değişim gelmedi. Gelemedi. Şimdi de durumun farklı olmasını zorlayacak şartlar ortada yok.
Zorlanırsa da bugünün şartlarında ‘başkanlık sistemi’ geleceğini sanmıyorum.
Keşke en başta, Türkiye Cumhuriyeti için sistem arayışlarına girildiği zaman, Fransa yerine ABD örnek alınsaydı ve oradakine benzer bir ‘başkanlık sistemi’ bizde de olsaydı. Ancak bugün bu tartışmaya başkanlık sisteminden yana katılanların, hiç değilse bazılarının, meramının ABD’deki sistemin bütün unsurlarıyla benimsenmesi olduğunu sanmıyorum.
Sanmıyorum, çünkü ABD’de uygulandığı biçimiyle ‘başkanlık sistemi’, ‘başkan’ seçilmiş kişinin yetkilerini kısıtlayan, yürütme ile yasama arasına duvar çeken, yürütme ve yasamayla yargı arasındaki duvarı ise daha da kalın tutan bir sistemdir. Önemli makamlara, yüksek yargıya ve dış temsilciliklere yapılan atamaları dahi Kongre’nin onayına sunmak zorunda ABD’de başkan... Kongre köklü değişiklik taleplerinde, bütçe konusunda, suistimal ve yüz kızartıcı suçlar işlenmesi durumunda başkanlara kök söktürmesiyle ünlü.
Galiba topyekün bir sistem değişikliğine gitmek yerine var olan sistemi ıslah ile yetinmemiz gerekecek...