Her toplumun kendi yaşam tecrübesi ve tarihi deneyimleri çerçevesinde gelip dayandığı kıyılar vardır. O kıyılar, bazen keskin virajlar, bazen geniş otobanlarla yeni zaman yolculuklarına taşırlar toplumları... Hukuk sosyolojisi, biraz da bu taşıma kabiliyetinin içeriği hakkında düşünmeye denk düşer...
Bugünkü sistem tartışmalarını hangi şartlar altında yapıyoruz. Yani gelip sıkıştığımız kıyılar hangi kıyılardır? Derdimiz nedir bizim, yaramız nereden kanamaktadır ki merhemi ilacı da oradan sarmaya başlayalım. Yoksa teşhis ve tedavide de iktibasçı yönteme gidersek sadra şifa bulmayacak projeci yeni kalıplara mahkum ederiz kendimizi... Bu şekilde samimi bir sorguya gittiğimizde sistem tartışmasında en bariz yaramızın vesayet meselesi olduğunu hatta bunun kurucu iradeden bugüne tevarüs ettiğini tespit ederek başlayalım... Her şeyden evvel darbe anayasalarıyla rehin altına alınmış ‘Milli İrade’nin, bu rehinden kurtarılması gerek...
Cumhuriyetin ‘korunması ve kollanması’ görevini üstlenmiş güvenlik güçlerinin cumhuriyeti tehlikede gördükleri vakit ilan ettikleri cunta darbeleriyle kesintiye uğrayan narin yapısıyla parlamenter sistem artık miadını doldurmuş haldedir. Parlamenter sistem cuntaya seyirci kalmıştır Maalesef...
17/25 Aralık sürecinde şahit olduğumuz paralel devlet yapılanması ise bürokratik oligarşinin siyasi ve sivil imkanları iptal ederek kurguladığı darbe yapısıyla parlamenter sistemi adeta kuklaya çevirecek güçte olduğunu göstermiştir. Parlamenter sistem paralel devlet yapılanması karşısında oldukça çaresiz ve güçsüz kalmıştır Maalesef.
Vesayet dışında diğer önemli mevzu denetim hadisesidir. Parlamenter Sistemdeki tıkanıklık bugüne değin kuvvetler arası yakınsak ilişkinin yol açtığı krizlerle büyüyerek gelmiştir. Kurumlararası kesişim ve çatışma alanlarıyla vakit kaybettirici tartışmalar yaşanırken, öte yandan sahici denetim ne yazık ki gerçekleşememektedir.
Özellikle 80 Darbesi ürünü olarak Cumhurbaşkanının anayasal sorumsuzluğu üzerinden inşa edilmiş mevcut anayasa, halkoyu ile seçilen icra makamı Cumhurbaşkanı sistemine geçildikten sonra ortaya çıkmış fiili hal ile uyumsuzluk arz etmektedir...
Şu haliyle mevcut çift başlılık yani hem halk tarafından seçilmiş devlet başkanı hem de halk tarafından seçilmiş hükümet başkanı olması hadisesi... Ciddi bir çatışkı konusudur. Ciddi anlamda bir kuvvetler kesişimidir.
Yasama ve Yürütme kuvvetlerinin birbirini denetlemek, yeri geldiğinde frenleyebilmek, yeri geldiğinde dengeleyebilmek için gereken alan tanımı Parlamenter Sistemde mevcut değildir. Ve Parlamenter Sistemdeki kuvvetlerin iç içe geçmişliği hadisesi, kuvvetlerin gerektiği şekliyle denetimine engel olmaktadır. Sözgelimi Yürütme Yasamanın içinden çıkmaktadır ve Yasamanın çoğunluğunu elinde tutmaktadır, bu yüzden de Yasama Yürütme üzerinde sahici anlamda hiçbir denetim koyamamaktadır. Oysa Başkanlık Sisteminde Yasama ve Yürütme tamamen birbirinden ayrıdır... Başkan ve hükümet programı/bütçesi, Kongrenin ciddi denetimi altındadır...
Vesayet ve Denetim konuları, bizim toplumsal hukuk maceramızda ciddi yaralarımızdan olduğu için şu anda yaptığımız sistem tartışmalarında bu mevzulara cevap verecek sağlama kalkanlarına ihtiyacımız olduğu açık. Türkiye Modeli’ne devam edeceğiz...