Bir konferans sırasında bir dinleyici sordu; “Yiğit Bey, Başkanlık Sistemini neden bu kadar ateşli savunuyorsunuz anlayamıyorum, sanki siz Başkan olacaksınız!”
Olaya sadece “BEN” odaklı bakan bütün insanlarımız için çok doğru bir soru. Bir adam kendine “birinci dereceden yararı olmayacak” bir detayı neden savunur ki!
Sevgili dostlar, ben konuya “ülkem, çocuklarım, torunlarım” odaklı bakıyorum ve bu yüzden “Başkanlık Sistemi Gelmeli” tezini sonuna kadar savunuyorum. Diyeceksiniz ki; ne alakası var?
Biraz vaktiniz varsa, çok kısa olarak arz edeyim.
Türkiye’nin 1938-2003 arasında yaşadığı bütün sorunların temelinde tek bir gerçek var; “güçsüz hükümetler, kudretsiz Başbakanlar ve karşılarında GÜÇLÜ BİR YERLEŞİK DÜZEN”! Ve sonuç olarak sahip çıkamayan DEVLET-HÜKÜMET döngüsü altında ezilen Türk Halkı... Konuya bu gerçek eşliğinde bakınca “Başkanlık ne getirecek” çok açık; seçilen kim olursa olsun, % 51 ile başa gelecek ve sadece Türk Halkına karşı sorumlu olacak. Seçilen, halkın yarısından fazlasının doğrudan desteğini alacak ve YERLEŞİK YAPI ne kadar güçlü olursa olsun, BAŞKAN DAHA GÜÇLÜ olacak! Bu noktada geçmişe dönün bakın; ortalama ömrü 1.5 yıl olan hükümetler ve güçsüz koalisyonların kudretsiz Başbakanlarına hükmeden GÜÇLÜ YERLEŞİK DÜZEN!
Bu tespitler sonrası size sormak istiyorum; “Başkanlık Sistemi’ni neden bu kadar ateşli savunduğumu ortaya koyabildim mi?”
Sonuç: Başkanlık Sistemi, bu Devlet ve Bu ÜLKE’den başka bir varlığı olmayanların umut kapısı. Güçlü Başkan-Güçlü Devlet döngüsü kurulmalı ki; Devlet kimsesi olmayanların kimsesi olabilecek gücü kendinde bulsun!
Son söz: Başkanlık merkezli bir yapıya geçiş Türkiye’nin TEK ÇIKIŞI! Kurtuluşu ve sistemin garantisi. Eyalet, bölünme ve daha birçok yalan propaganda, bu geçişin-kurtuluşun yolunu kesmek için! Bir Türk vatandaşı olarak tek isteğim var; bu sistemin tesis edilmesi ve güçlü başkanların yolunun açılması... Kendim için değil, çocuklarım, torunlarım ve bu ülkemin insanı için bu yola düştüm, sizleri de sorgulamaya ve gerçeğe davet etmek istiyorum...
Sistemin değil ‘Milletin ve Devletin’ olmak
Bu ülkedeki “liberal kardeşler” Devlet deyince alerjiye yakalanırlar! Onlara göre içinde “D” geçen her şey kötüdür ve mutlaka “mücadele edilmelidir”!
Peki ne iyidir? Devletin olma ama SİSTEMİN olabilirsin! Adını “liberalizm” koyarsın varlıklarımızı yağmalarsın hatta biraz daha ileri gidersin “laissez faire, laissez passer” dersin ülkelere bunu tez olarak yutturup her yeri yağmalarsın...
Bu tespitler sonrası sormak istiyorum; bu ülkede “Devletin ve Milletin” olanlarla “Sistemin” olanları ayırabiliyor muyuz? Bu soruyu her alanda, her konuda hatta kamuoyunda gördüğünüz her şahıs üzerinde lütfen düşünün, sorgulamaya devam edelim...
Rusya’nın Suriye’ye bakışı
Bazı detaylara birlikte bakalım ve bir soru soralım;
1- İspatlanmış doğalgaz yataklarının % 54’ü üç ülkede; % 24 Rusya, % 16 İran, % 14 katar, Dünya doğalgaz arzının % 50’sini tüketen OECD ülkelerinin kaynakları sadece % 10.
2- Petrol ithalatında % 23 ile Avrupa ilk sırada yer alırken, petrol ihracatında Rusya % 14 ile ilk sırada.
3- Avrupa tükettiği petrolün % 86’sını, doğalgazın ise % 65’ini ithal ediyor. Avrupa’nın ithalat yaptığı en büyük kaynak Rusya.
4- Avrupa’nın 2011 yılı toplam enerji tüketimi 1.75 milyar ton petrole eşdeğer. Bu tüketimin % 40’ı petrol, % 25’i doğalgaz, % 16’sı kömür, % 12’si nükleer enerji, % 5’i hidroelektrik, % 4’ü yenilenebilir enerji.
5- AB tükettiği petrolün % 30’unu Rusya’dan ithal ederken, kullandığı doğalgazın % 32’sini Rusya’dan sağlıyor.
6- Rusya 510 milyon ton petrol üretimi ile dünya genelinde ilk sırayı alırken, ürettiği petrolün % 30’unu doğrudan AB ülkelerine satıyor.
7- AB ülkelerinde 20’nin üzerinde farklı merkezde Gazprom ortaklık kurarken, Gazprom’un işlettiği yüksek basınçlı doğalgaz boru hattı 160 bin km’ye ulaşmış durumda.
Sevgili dostlar, bu tespitler sonrası sormak istiyorum; Avrupa’nın vanasını ele geçiren, Türkiye ile yeni bir “ortaklık kurma” yolunda ilerleyen Rusya, sizce bütün bu politikalarını getirip bir “ESED ÇAMURUNDA” eritip, yok eder mi? Etmez! ETMEYECEK! Çok kısa süre içinde bütün dünya “sahip çıkmadıklarını” görecek... Bekleyenler, çok şey görecek...