ABD’deki başkanlık seçimleri, ABD vatandaşları kadar başka ülke vatandaşları tarafından da son derece yakından takip ediliyor. Hatta bazı ülkelerdeki iş ya da çıkar gruplarının doğrudan ABD seçim kampanyalarda aktif yer alarak etkin rol oynadıkları söylenmeli.
Aslında sadece başkanlık seçimlerini bu derece yakından izlemek çok anlamlı değil, zira Kongre kompozisyonu da en az başkanın ‘rengi’ kadar önemli; zira başkanın yetkileri, çizeceği siyaset açısından belirleyici olsa da o siyasetin mali demetimi Kongrede.
Başkanlık seçimiyle birlikte Temsilciler Meclisi ile Senato’nun üçte birini değiştirecek seçimler de yapılıyor. Başkan ile Kongre’nin farklı eğilimlerden olması ABD için olağanüstü bir durum değil; ancak başkanın hareket yeteneğini sınırlayıcı sonuçları olduğuna şüphe bulunmuyor. Dolayısıyla gelecek bir kaç yılın ABD’sini değerlendirirken sadece başkana bakmak yetmiyor; başkan yardımcılarının kimler olduğu, önemli kurumların başındaki kişilerde değişikliğe gidilip gidilmediği ve tabi Kongre kompozisyonunun nasıl oluştuğu son derece önemli; ama bizler alışkanlıkla en tepeye bakıyoruz.
Araçlarda farklılık
ABD seçimlerinin tüm dünya tarafından izlenmesi, ABD’nin hala küresel güç olma özelliğini yitirmediğinin en önemli göstergesi. Her ne kadar tek küresel güç olmasa da, ABD’nin uygulayacağı her politikanın doğrudan Rusya ve Çin gibi diğer küresel güç davranışlarını belirlediği biliniyor. Orta ölçekli ülkeler de bu büyük güçlerin karşılıklı ilişkileri çerçevesinde politika üretiyorlar; dolayısıyla tavır değiştirecek bir ABD, her oyuncunun da tavır değiştirmesine yol açıyor.
Bununla birlikte, günümüz dünya koşullarında Cumhuriyetçiler ile Demokratların başka oyunculara radikal değişim yaptıracak dış politika farklılıkları bulunmadığı söylenmeli. Buna ne konjonktür fazla uygun ne de ekonomik iklim.
Bununla birlikte, iki taraf arasında nihai amaçlar açısından farklar bulunmasa bile, kullanılan araçlar bakımından büyük farklar ortaya çıkabiliyor. Demokratlar çok taraflılık, yumuşak güç unsurları ve Rusya ile ittifak gibi önceliklere sahipken ve ilgileri Uzakdoğu’dayken Cumhuriyetçiler tek taraflılık, sert güç, Rusya ile keskin rekabet öngörüp ilgilerini Akdeniz-Hazar-Karadeniz havzasında yoğunlaştırırlar. Ancak günümüz dünyasındaki bölgesel ve yerel güçler, farklı türdeki oyuncular, her iki kesime de öngördükleri araçları istedikleri gibi kullanma imkanı vermemekte.
Türkiye’ye etkisi
Türkiye açısından Obama yönetiminin devamının daha olumlu bir sürece işaret ettiğine kuşku bulunmuyor; ancak hemen belirtelim bazı durumlarda Demokratlarla düşülecek görüş ayrılığı, Cumhuriyetçilerle olandan daha maliyetli olabiliyor. Zira, Demokratlar iktidardayken Türkiye-ABD ilişkileri yumuşak güç bağlamında gelişiyor ve politikadaki oynamalar karşılıklı güvensizliklerin daha hızlı açığa çıkmasına yol açıyor. Cumhuriyetçilerle olan anlaşmazlıkların ise açık biçimde stratejik önceliklerde olduğu biliniyor; her anlaşmazlığın da kibar olmayan baskı yoluyla gündeme geleceği düşünülüyor.
Türkiye ile ABD ilişkileri, küresel koşullarda ve Ortadoğu ortamında radikal bir değişim olmadığı sürece fazla değişim göstermez, gösteremez. ABD için Türkiye’ye verilen değer, partiler üstü bir nitelikte gibi gözüküyor; tek fark Türkiye’nin ‘olmaz’ dediği konularda bir tarafın ikna diğer tarafın tehdit unsurlarını denemeye eğilimli olmalarında. Ama her durumda Türkiye’nin ‘katiyen olmaz’ dediği hususları dikkate almak zorunda olan bir ABD olduğunun altı çizilmesi gerekiyor; zira Türkiye bölgesel dengelerin dengeleyicisi pozisyonunu daha uzun bir süre sürdürecek gibi gözüküyor.