Bugün Türkiye’de AK Parti iktidarına karşı muhalefet yürütenlerin işi hem zor hem de çok kolay.
Zor çünkü muhalifler neredeyse hiçbir alanda alternatif politika geliştiremiyorlar, antitez ileri süremiyorlar. Kendilerine özgün bir alan açamıyorlar. Bu bakımdan işleri zor...
Diğer yandan işleri kolay; çünkü Başbakan Erdoğan ağzıyla kuş tutsa “başkanlık için yapıyor” diyerek yapılanı değersizleştirme imkânına sahipler.
Birkaç ay öncesini hatırlayın: PKK’nın silahlı eylemlerini tırmandırdığı dönemde hükümet terörle mücadeleyi yoğunlaştırınca CHP’den destek veya takdir gelmedi; “terörle mücadelede hükümetin veya devlet güçlerinin yanındayız” demediler. Bununla beraber “ne yapıyorsunuz, bu yol yanlış” diye bir eleştiride de bulunmadılar. Ne o, ne o...
Onun yerine “Erdoğan Başkanlık sistemine geçmek için milliyetçi oylara göz kırpıyor” veya “Anayasada Başkanlık düzenlemesi için MHP’den destek alacak” iddiası ortaya atıldı.
Sonra İmralı süreci başlayınca yine CHP’nin tutumu aynı oldu. “PKK’nın silah bırakmasını, kanın durmasını destekliyoruz” demediler. Ama tersini de söylemediler. Bunun yerine yine “Başkanlık için yapıyor” iddiasını sürdürdüler. Hatta “Hükümet Öcalan’la anlaştı. Apo’nun hürriyeti karşılığında BDP Erdoğan’ın Başkanlık talebine destek verecek” dediler. Yahut “Kürtlere özerklik verilecek” veya “öz savunma güçlerini oluşturma imkânı verilecek” gibi daha uçuk iddialar da ortaya atıldı.
İzlediği siyaseti beğensek de beğenmesek de hakkını teslim edelim, MHP her iki süreçte de CHP’ye kıyasla ilkeli bir tutum içinde oldu. Terörle mücadeleye destek verdi; İmralı sürecine itiraz etti.
Liberal sol aydınların ise çoğunlukla CHP’yle aynı pozisyonda yer aldığını gördük. Onlar da süreç sonunda Erdoğan’ın kârlı çıkacağına dair endişelerini dile getirdiler. Hatta kimi zaman PKK’nın silah bırakmasına bile itiraz edip “Ey Kürtler ne yapıyorsunuz, Erdoğan’ı Başkan yapacaksınız ama sizin kazancınız bunun yanında çok az olacak” diye dağdaki adamlara akıl vermeye kalkıştılar.
Oysa hükümetle BDP arasında Başkanlık sistemi veya Erdoğan’ın Başkanlığı konusunda bir işbirliğini düşünmek bile mantıkdışı.
13 Mart tarihinde bu sütunda çıkan “İmralı’da Yanlış Hesaplar” başlıklı yazıda bunu anlatmıştık: “Terör sorununu çözmüş bir Başbakan olarak 2014’de halkın karşısına çıkabilmek Tayyip Erdoğan’a yeter de artar bile. Başkanlık sistemiyle ilgili anayasal değişikliği de sandıktan alacağı destekle bir sonraki dönemde daha kolay gerçekleştirebilir.
İkincisi, bugün bir anayasa değişikliğinin BDP’nin desteğiyle Meclis’te 330 oyu bulmak suretiyle referanduma götürüleceğini -Yani AK Parti’nin halka ‘BDP ile beraber anayasa değişikliği yaptım, kabul eder misin?’ diye soracağını- düşünmek siyaseti yok farz etmek anlamına gelir.”
Yine aynı yazıda Başbakan Erdoğan’ın ve AK Partililerin yaptığı varsayılan hesaplara ilişkin değerlendirmemiz de şöyleydi:
“İmralı süreci başarıya ulaşır ve PKK tasfiye edilip akan kan durursa bu başarı iktidar partisinin sandıktaki gücünü artırır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olduğu takdirde Başbakan Erdoğan sandıktan çok rahat çıkar. Sonraki milletvekili genel seçimlerinde AK Partinin de benzer bir başarı göstermesi durumunda o gün oluşacak meclis aritmetiği çerçevesinde Başkanlık Sistemi konusunda veya cumhurbaşkanının yetkileri veya partili kimliğinin tescili hususunda arzu edilen değişiklikler gerçekleştirilebilir. Başbakan Erdoğan’ın ve AK Partililerin bunun dışında bir hesap yapmaları zaten gerekmiyor.”