Söylentileri, olasılıkları bir kenara bırakarak önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreci nasıl yönettiğine bakalım.
Erdoğan AK Parti Genel Başkanı olduğu günden başlayarak yeni hükümet sisteminin çıtayı yükselttiğini, 2019 seçimlerini kazanmak için AK Parti’nin mutlaka yeniden biçimlenmesi ve iman tazelemesi gerektiğini söylüyor. Bu hedefe ulaşmak için de yapılması gerekenleri, gördüğü sorunları saklamadı Erdoğan. Muhalefet aleyhimize kullanır mı demeden kamuoyuyla samimiyetle paylaştı. Böylece 11 milyon üyeli bir partinin lideri olmanın gerektirdiği açıklıkla mesajını herkese ulaştırmış oldu.
Başka ne yaptı? Yapılan/yapılacak olan kadro değişikliklerini partinin yenilenme, tazelenme, gençleşme ilkesine yasladı. Eleştirilerinde zandan sakındı ama adını da koydu. Yine de kötü yönetim, kibir, fırsatçılık, FETÖ ile olası ilişki hali ile sınırlı tutmadı eleştirilerini. İnsani zaafları, yorgunlukları, yıpranmışlıkları da dahil etti. Böylece koltuğunu boşaltacak isimlerin ağır bir suçlamaya maruz kalmasının önünü almaya çalıştı.
Aslında önceki değişimlerde de benzer bir kriz yönetim stratejisi güttü Erdoğan. Gideni ezdirmedi, kimseye yedirtmedi ama gerekli gördüğü değişikliği yapmaktan da geri durmadı. O yüzden “bakalım Erdoğan’ın gücü Gökçek’e yetecek mi” diyenler beyhude bekleyiş içinde. Sorun güç meselesi değil zira, bunun tartışılır yanı da yok. Hesap, hangi karar ve zamanlama 2019 süreci için daha doğru olur, hesabı.
***
Muhalefetin istifalarla ilgili söylemi zıt bir ikilik taşıyor. İki şey söylüyor CHP.
İlkinde “seçimle gelenin neden istifayla gittiği” sorgulanıyor.
İkincisinde ise Erdoğan’ın partisine dönerek yaptığı tavsiye ve eleştiriler istifa eden isimlere uyarlanarak FETÖ ve yolsuzluk zannı üretiliyor. Devamında ise “FETÖ ile irtibatlı isimler görevden alınıyor ise neden diğer FETÖ’cüler gibi bir muameleye maruz kalmıyorlar” diye soruluyor. Rakibinin lekelenmesini 2019 yolunda kazanç sayıyor CHP.
Sureti haktan sorular, eleştiriler bunlar. Lakin birini reddettiğinizde sizi diğerini kabullenmiş gibi olmaya zorlayan bu iki iddia da iki gerçekliği ıskalıyor.
Bunların ilki, AK Parti siyasetinin Erdoğan’ın siyasi varlığından ve liderliğinden bağımsız düşünülemeyeceği gerçeği. O yüzden iddia AK Parti’ye verilen her oyun aslında Erdoğan’ın liderliğindeki AK Parti’ye verildiği gerçeğinden bihaber görünüyor. Keza o nüans, seçimlerde Parti’ye verilen oyla cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a verilen oy arasındaki farkta somutlaşıyor.
İkinci iddianın cevabını AK Parti Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erol Kaya’ya partideki FETÖ temizliğini sorduğumda almıştım. “7 belediye başkanı, 48 meclis üyesini FETÖ’den ihraç ettiklerini” söyleyerek suç-ceza ilkesinde vatandaşla AK Partililer arasında fark olmadığı vurgulamıştı Kaya.
***
Öte yandan AK Parti içindeki hissiyat çok önemli. Zorlu 2019 seçimlerine giderken partideki değişimin gecikmeden ve partililer arasında ayrımcılık yapılıyormuş algısı yaratılmadan tamamlanması isteniyor.
“Özgül ağırlık”, “çeyrek asırda sarsılmazlık” türü iddiaların partinin kurumsal kimliğine zarar verdiği, sanal bir hiyerarşi yarattığı tespitleri de yapılıyor. Özellikle kuruluştan beri sessizce görevlerini yerine getiren, bunu şaşaalı kariyer propagandalarına dönüştürmeyen, kerameti kendinde görmeden emek veren kadroların rahatsız edilmemesi önemseniyor.
Eleştiriler haricinde de gerekçeleri sayılıyor görev değişiminin. 11 milyon üyesi bulunan ve hizmet etmek için sabırla görev bekleyen kadroların bayrak değişimi isteğinin karşılanması bunlardan biri mesela.
Ya da tartışmaların göbeğinde kalan, toplumsal algı bakımından ağır kutup hissi yaratan ve kuşatıcı bir dil-söylem geliştir-e-meyen isimlerin yeni dönem siyasetine ve zaruretlerine uymadığı için değişmesi gerektiği tespiti keza.
Erdoğan’ın siyaseten Türkiye’nin geneline ulaşmaya çalışırken kendi partisinin içindeki düşünce ve hissiyatı gözetmemesi beklenemez herhalde.