Üç Başkanın istifası meselesi yılan hikayesine döndü.. İstifası istenen başkanların penceresinden görünen manzara şu; 'Hareketin lideri istifamı istediğine göre ben politik kariyer bakımından yolun sonuna geldim demektir.. Madem yolun sonundayım, istifa edeceğime vuruşarak çekileyim..' Bu, 'nasıl olsa kaybedecek bir şeyim kalmadı' bakış açısı ne kadar doğru bilmiyorum.. Erdoğan, ilk kez verdiği bir görevi geri alıyor değil. Daha evvel onlarca benzer örnek yaşandı. Bursa Belediye Başkanlığı nedir?.. Başbakan istifasını verdi bu harekette.. ‘Evvel refîk bade'l-tarîk’ diyerek.. Her birinde de yol arkadaşlarının hukukunu gözetti Erdoğan.. Kurda kuşa yem etmedi kimseyi.. Şimdi de öyle olacaktı. Ama bana sorarsanız geçti artık.. ‘Neticesi ağır olur’ manşetleri çıktığı gün, Gökçek'e çok çok yakın kişilerle konuştuğumda,"Erdoğan istiyorsa, Gökçek istifaya hayır demeyecektir.." yanıtını aldım. Bunu da yazdım/söyledim.. ‘Gökçek istifa edecek, lideri de onun hukukunu gözetecek’ dedim.. Sadece bir kişi, Gökçek'i iyi tanıyan bir meslektaşım;'Ersoy Abi istifa olmayacak, büyük rezillik çıkacak..' demişti o gün…Şimdi düşününce, ‘demek ki haklıymış’ diyorum içten içe..
Gezi’den beri bana küs olan arkadaşım!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, uçakta fenalaşan bir yolcuya ilk müdahaleyi yapmış.. Ardından uçak alana indiğinde götürüldüğü hastanede de durumunu takip etmiş. Yetmemiş daha sonra da telefonla arayarak, hâlini hatırını sormuş.. Bu yolcu, ünlü tiyatro sanatçısı Seren Fosforoğlu.. O zor anlarında yanında olan Bakan'a Instagram hesabından yazdığı teşekkür sayesinde durumdan haberdar olduk. Ben Seren Hanım'ı tanımıyorum. Ama eşi İbrahim Öztürk'e kefilim.. Dünya iyisi bir adamdır.. 40 yıllık arkadaşım.. Fakat ne olduysa Gezi sürecinde İbrahim, beni ‘bir zihniyetin temsilcisi’ olarak bir kalıba koydu ve arkadaşlığını bitirdi.. Çok yadırgamadım. Çünkü Gezi'den itibaren noktalanmış akrabalıklarım da olduğu için, sürpriz olmadı bana.. Sadece bu kategorik olarak reddettiği 'zihniyet'in Bakanı İbrahim'in önyargılarını kırmış mıdır, onu merak ediyorum..
Nikahınızı Merve Kavakçı kıysın!
Müftülerin de nikah kıyma yetkisi almasıyla birlikte ortalık hareketlendi.. Yeniden seküler/dindar tartışması alevlendirmeye çalışanlar çıktı sahneye.. 'Müftü Nikahı' diye isim vermişler etrafında dolaşıp duruyorlar.. ‘İmam nikahı’ ya da ‘dinî nikah’ der gibi.. Müftü Nikahı.. Anlatsan çaresi yok. Bilmiyor da değiller ya, neyse.. Uzak yolda 'kaptan' kıydığında nikahınızı, adı 'kaptan nikahı' mı oluyor?.. Ülke dışında nikah akdi yaparsanız ona 'Konsolos Nikahı' mı deniyor?.. 24 TV'nin haber koordinatörü dostum Ömer Özkök bir örnek verdi geçenlerde.. Şimdi bu en seküler abiler gitseler Malezya'ya nikahlarını, 'haddi bildirilesi' (!) Merve Kavakçı kıyacak.. Oluyor mu?.. O zaman 'laik'iz de medeni kanuna göre nikah akdinin altına imza koyan kişi müftü olduğunda mı gidiyor laiklik elden..
Neden Hilal Kaplan?
Sabah gazetesi yazarı arkadaşım Hilal Kaplan'ın ağzından, ona ait olmayan sözler uydurmuşlar.. Tipik FETÖ jargonuyla yazılan bir metin ve altında Hilal Kaplan imzası var.. Buraya taşımaktan bile haya edeceğim sözler.. Gerçek olmadığını bile bile sosyal ağlardan bu sözleri yayan müptezellere, bu ahlâk yoksunlarına en ağır cezayı vermedikçe bu saldırılar elbette bitmez.. Ama ben zamanlama açısından değerlendirmek isterim bu durumu.. Acaba tam da Osman Kavala gözaltına alındığı gün, Türk medyasında Kavala'nın ipliğini pazara çıkaran Hilal Kaplan'a bu saldırının yapılması sizce de düşündürücü değil mi?