Türkiye’de bir sistem sorunu olduğu doğrudur. Parlamenter sistem dün de sorundu, doğru. Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit arasında yaşananları da biliyoruz, yine Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Erdoğan arasındaki problemleri de biliyoruz.
Cumhurbaşkanı halk oyu ile seçildikten sonra ve hele bu Cumhurbaşkanı Ak Parti’nin kurucu lideri ve Tayyip Erdoğan gibi dominant bir karakter ise Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın ilişkilerinin daha çok problem potansiyeli taşıyacağı muhakkaktır.
Bu durumun ortaya çıkaracağı gerilimleri, sorunları ortadan kaldırmak için sistemde yeni bir düzenleme kaçınılmazdır.
Fiili durum çözüm değildir ve sorunları azaltmaz, artırır.
İki türlü formül mümkündü:
Bir: Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş olsa bile yetkilerinin azaltılması ve Başbakanlığın belirleyici olması.
İki: Cumhurbaşkanlığını Başkanlığa dönüştürmek için yeni bir sistem düzenlemesi yapmak.
Ak Parti ikincisini istiyor. Meclis’te anayasa değiştirmeye kafi gelmese de önemli bir çoğunluğu var ve anayasayı değiştirme inisiyatifini Ak Parti yürütüyor.
Bu arada “fiili” bir “Başkanlık modellemesi” sergileniyor. Aynı zamanda Ak Parti’de bir dönüşüme gidiliyor. Genel Başkan ve Başbakan görevi bırakıyor. Bu da “fiili durum”la bağlantılı olarak kamuoyuna yansımış durumda. Yeni Başbakan söz konusu olduğunda da Başbakan’ın, “Cumhur - Başkanı” ile ilişkisinin niteliği ön plana çıkıyor. “Profil” meselesi de o noktada gündeme gelmiş bulunuyor. Kamuoyuna yansıyan ifade şık bulunsun - bulunmasın, Başbakan’ın Cumhur-Başkanı ile “mutlak uyum”u vazgeçilmez olarak öngörülüyor.
Bir geçiş süreci yaşadığımız açık.
Bu geçişin içinden “Başkanlığa” varmamız hedefleniyor.
Dikkat çekmek istediğim husus şu: Acaba bu süreçte toplumda “Başkan’ın profili”ne ilişkin nasıl bir izlenim oluşmakta?
Buna Ak Parti çevrelerinde ve Cumhurbaşkanı’na yakın görünen medya ortamında ne kadar dikkat ediliyor bilmiyorum ama ben, şu yaşanan süreçte toplumda bir algı oluştuğunun bilinmesi gerektiğini ifade etmek isterim.
Bir süredir ülkemizdeki karşıt odaklarda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ilgili bir algı operasyonu yürütüldüğünü biliyoruz. Bunun uluslararası odaklarca da paylaşıldığı ve global medyada bu alanda yoğun bir “otoriterleşme teması”nın
tüketildiğini biliyoruz.
Şu an içerde yürüyen tartışmada, Başkanlık konusu ve Ak Parti’deki değişim zemininde gerek yazılı - görsel, gerekse sosyal medyada sergilenen dilin Cumhurbaşkanı Erdoğan adına nasıl bir “profil” oluşturduğuna bir kere daha bakmak gerektiğini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın farklı toplum kesimlerinde farklı profilleriyle ilgi odağı olduğu söylenebilir. Diyelim Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı yüzde 52’nin tamamı, aynı hassasiyetlerle Cumhurbaşkanına oy vermiş değildir. Belki bir kısmı Filistin için sesini yükselten, İslam dünyasında yiğitliği ile öne çıkmış bir lider hüviyetiyle, bir başkası yönetiminde gerçekleşen istikrar sebebiyle, bir kısmı Marmaray, üçüncü köprü, üçüncü havaalanı gibi mega projeler sebebiyle, bir kısmı inanç özgürlükleri alanında getirdiği büyük ferahlık dolayısıyla onu desteklemiştir.
Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Başkanlık” için halkın huzurundadır ve Başkanlık halk tarafından çok da bilinen bir statü değildir. 2016 yılında Türkiye’de “Nasıl bir Başkan profili” sağlıklı olur, sorusu da net olarak cevaplanmış değildir. Tam da bu süreçte Ak Parti bünyesindeki değişim ve yeni yapılanma tartışmaları, Başkanlık tartışmalarının içine doğmuştur. “Nasıl bir başkan?” sorusu, Sayın Cumhurbaşkanı’nın sergilediği imajla bir kere daha değerlendirilecektir, diye düşünüyorum.
Bence oturup, olan bitene yeniden bakmak ve halka sunulacak “Tayyip Erdoğan’ın Başkan Profili”ni tanımlamak gerekiyor. Bu, herkesin kendi durduğu yerden bir fırça darbesi atmaması ve gelişigüzel algıları önlemek için hayati önem taşıyor bana göre. Halkın doğru kararlara varabilmesi için de tabii ki.