Bazı ülkelerin gerçekten çok büyük sorunları var. Örneğin Kanada’nın Montreal kentinde çalışan bir taksi sürücüsü, Kanada’nın çok değiştiğini, hiç de eski mutlu günlerdeki gibi olmadığını söyleyerek dert yanıyor. Sorunu, şehirde çalışan 1300 taksi sürücünün sadece 60 tanesinin Kanadalı, gerisinin göçmen olması. Göçmen olarak kimlerden rahatsız olduğunu da çekinmeden dile getiriyor ve Haitililer ile Arapların fazlalığından dem vuruyor. Onlar yüzünden her yıl ortalama iki ölümlü kaza oluyormuş. Yani beyaz Kanadalılar değil, Doğulu olanlar yüzünden her yıl iki kişi hayatını kaybediyormuş. Daha önce bu rakam birmiş.
Ülkenin en az bu yaşamsal sorunu kadar başka sorunları da var. Örneğin bu yıl iki derece daha yüksek olan ortalama hava sıcaklığı, yine ortalamaların üzerine çıkarak iki değil üç hafta sürmüş; bu nedenle ülkede patates krizi çıkma ihtimali bulunuyormuş. Patates üreticileri için o bir hafta çok kritik ayrıca ülke açısından da paniğe yakın bir durum anlamına geliyor olmalı ki, hayatında patatesi tabağının dışında görmemiş bir beyaz eşya satıcısı bile ‘ne olacak bu patatesin hali’ diye dert yanıyor.
Fakirlikten mi?
Ülkede yaşayan insanların sorunları bu olsa yine iyi.
Bu hafta itibarıyla ülkede tartışılan en önemli konulardan birisi, haciz memurluğunun tehlikeli bir meslek olup olmadığı. Tıpkı itfaiye çalışanı, polis ya da asker gibi, bu mesleğin de riskli meslekler kategorisine alınması isteniyor; tabi karşı çıkanlar da var.
Bu mesleğin riskli hale gelmesine yol açan bazı olaylar yaşanmış, ama sanılmasın ki memurlar büyük bir şiddete maruz kalmış. Şiddete maruz kalma riskiyle karşı karşıya kalmışlar. Bununla birlikte, anlaşıldığı kadarıyla ortada hacizlere yol açan bir durum söz konusu.
Sokaklara bakınca ekonomik kriz var mı yok mu anlamak mümkün değil ama, ülke olağan üstü bir iktisat seferberliği yapmış durumda. Mesela bir çok iş yerinde kağıt bloknot kullanılmıyor, daha önce bir yüzü kullanılmış kağıtlar özenle kesilip zımbalanıyor. Toplu taşıma araç sayısı düşürüldüğünden insanlar işlerine bisikletle gidip geliyor. Mağaza, bina ve yollarda ışıklı panolar falan bulunmuyor.
Günlük kağıt ya da plastik bardak istihkakı da sanki tek gibi, ikincisi için yalvarmak gerekiyor. El yıkamak için satın alınacak sabunla, muhtemelen sadece bir kaç parmak temizlenebilir. Peçeteler tamamen geri dönüşümlü kağıttan ve gayet sert.
Zenginlikten mi?
Gören mahrumiyet içinde bir ülke olduğunu ya da yakın zamanda başından savaş geçtiğini zanneder. Bununla birlikte, gelişmiş ülkelerde ekonomik krizin yarattığı sosyal etkinin ne denli büyük olduğunu anlamak bakımından bu göstergeler önemli. Krize rağmen Kanada hala çok zengin bir ülke, ama zaten sorun da bu. Çok çok zenginlikten çok zenginliğe düşme risk algısı, fakirlikten daha fakirliğe düşme risk algısından daha büyük ve yıpratıcı. Bir Kanadalıyı korkutmak bir Gazzeli’yi korkutmaktan çok daha kolay.
Tehlike ve risk eşiği bu tür ülkelerde o kadar yukarıda ki, en ufak değişiklik büyük davranış farklılıklarına yol açıyor. Toplu seferberlik ilan edilmese bile, toplum kendiliğinden seferber oluyor.
Türkiye’nin gündemi, konumu ve sorunlarıyla karşılaştırınca, bazı ülkelerin çok sıkıcı olduğu ileri sürülebilir. Televizyonlarda sabahtan akşama kadar ülkede kaç bahçeli lokanta kaldı diye konuşan insanların olduğu yer, bizlere hayal gibi gelebilir. Ama aynı zamanda fazla müsrif miyiz diye düşünmeye de yol açıyor bu tür karşılaştırmalar. Ayrıca, sorunları genel değil özel örnekler üzerinden ele almanın önemini hatırlatıyor.
Genel sorunlarımızı geride bırakma dileğiyle herkese iyi bayramlar.