TÜİK’in dün açıkladığı ocak ayı işsizlik rakamları, 2014 başlangıcında sanayideki güçlü çıkışı gösteriyor. Tarım dışı işsizlikte ve genç işsizlikte hatırı sayılır bir azalış trendine giriyoruz. İşsizlik oranı 0.5 puanlık azalış ile yüzde 10.1 seviyesinde gerçekleşti. Tarım dışı işsizlik oranı 0.6 puanlık azalış ile yüzde 12.3, 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise 1.7 puanlık azalış ile yüzde 19 oldu. Özellikle bu son veriye dikkat etmeliyiz; genç işsizlik oranındaki bu azalış bize çok önemli ve iyi bir başlangıcı anlatıyor. Bu başlangıca, hizmetler sektörü de 2013’ün son çeyreğinden itibaren -hızlanan- bir katkı yapıyor.
İhracatçı sanayi ve inşaat sektörlerindeki istihdam artışı önemli. Burada inşaat üzerinde durmalıyız... Bu yaz buradaki artış sürecektir ancak kentsel dönüşüm ve büyük şehirlerdeki önemli altyapı yatırımlarından sonra inşaat alanındaki görece arz fazlası devreye girecek. Eğer ki buradaki yukarı yönlü fiyat katılığını, aşağı doğru aşma doğrultusunda adım atılmazsa, büyük bir balonun değil, ama küçük balonların patlayacağını şimdiden söyleyelim. Bu açıdan faizlerin düşmesi, inşaat alanında oluşmaya başlayan arz fazlasının eritilmesi için önemli. Ama faiz meselesi küresel büyümede Türkiye’nin yeni rolü için çok daha önemli...
Küresel büyüme neyi anlatıyor?
Küresel büyüme oranlarında şöyle bir trend var; ülkelerde ihracat ağırlıklı büyüme 2012’in sonundan beri tırmanışta ve gelişmekte olan ülkelerin büyümesi -2010’dan sonra- düşme eğilimine girmiş durumda. Bunun en büyük nedeni, başta Çin olmak üzere, Asya ülkelerinin, yalnız ihracatdta fazla vermeye ve verdikleri fazlalarla Batı’yı finanse etme üzerine kurulu büyüme çizgisini terk edip, içeriyi de düşünen daha nitelikli yeni bir büyüme trendine girmeleri...
Böyle olunca Asya’daki bu büyüme düşüşü, geçici... Nitelikli yüksek büyüme Asya’da tekrar geri gelecek. Ayrıca AB’nin durumu sanılandan daha kötü; Euro Bölgesi’nde işsizlik, hem İngiltere hem de ABD’den çok hızlı olumsuz ayrışarak yukarı tırmanıyor. Bu durumda, Avrupa Merkez Bankası’nın genişleme sinyalleri vermesi ciddiye almamız gereken bir husus ve bunun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin çok önemli avantajları olacaktır.
Bu arada ABD’nin durumu da özellikle iyi gösterilmeye çalışılıyor; Fed Başkanı Yellen’in de belirttiği gibi, geleneksel sektörlerde, kriz öncesini geri getirecek güçlü bir toparlanma yok. İstihdam eğrisi aşağıyı gösteriyor ve bunun nedeni de otomotiv, inşaat gibi geleneksel sektörlerdeki durum... ABD dahil olmak üzere, gelişmiş ülkelerdeki beşeri sermaye mobilitesi -girişi- doğu ve güney ülkeler kaynaklı çok yoğun... Bu, teknolojinin sınır tanımayan sıçraması ve eğitimin eşitlenmesine bağlı olarak gelişiyor. Çok yakın zamana değin, bu tespiti teorik olarak yapıyor ve böyle bir gelişmeyi öngörüyorduk; ancak şimdi bunu istihdam grafiklerinde de izleyebiliyoruz. Dolayısıyla hem dünya ekonomisindeki hem de Türkiye gibi stratejik gelişmekte olan ülkelerdeki toparlanma sanılandan daha çabuk ve güçlü olabilir. Dikkat ederseniz; olabilir diyorum, olacak demiyorum; çünkü başta Türkiye olmak üzere, bölgesinde siyasi ve ekonomik olarak eksen ülke sayılabilecek ülkelerdeki siyasi iradenin tam şu günlerde çok büyük önemi var.
Devrim-Karşı Devrim...
Türkiye, butün bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın inisiyatifiyle iki önemli tarihte -2008 yılında ve 2013 başında- çok önemli adımlar attı. 2008’de IMF sürecinin bitirilmesi ve GAP Eylem Planı, Doğu’dan başlayan altyapı yatırımları; tekelci sermaye tarafından kapatma davası ile karşılandı... Tabii bu arada, bu tarihten sonra Başbakan’a yapılan bilinen/bilinmeyen suikast girişimleri, 2009 sürecindeki darbe girişimlerini pek saymıyoruz. 2012 yılında Türkiye, ne yazık ki, çok büyük bir yanlış yaptı ve büyümeyi, başta IMF olmak üzere, eski hakim küresel sistemin kurumlarına bakarak hızla düşürdü. Ancak 2013 başında başta Başbakan olmak üzere, Gezi ve 17 Aralık sürecinde, Türkiye’nin çıkarlarına bağlı olarak direnen çevreler bu durumun farkına vardılar. Türkiye, 2013’e, istihdamı ve büyümeyi öne çıkaran, piyasayı işletecek kamusal denetim kurumlarını çalıştırmaya dönük yasal düzenlemelerle girdi. TCMB, kanundaki sınırlarını zorlayarak, istihdamı ve sanayiyi de gözeten, düşük faizi öne çıkaran ve para politikası alanında elindeki araçları çok yönlü kullanan yeni bir politikaya adım attı. Enerjiden, banka sistemine değin ekonomide piyasayı, kendi kısır çıkararı gereği tıkayan tekellerin denetlenmesine yol açan yasa ve düzenlemeler yapılmaya başlandı. Enerjide, Irak Kürt Yönetimi ve Azerbaycan’la çok önemli anlaşmalar yapıldı. Üstelik İran ve İsrail’de (evet, İran ve İsrail aynı anda, aynı strateji içinde olmak üzere...) Türkiye’nin öncülük ettiği Güney Enerji Koridoru için sıraya giriyordu. Tabii bu sayfalarda defalarca anlattığımız, Asya ve Avrupa’yı bağlayan ve Lozan’ı hatta Montreux’yü yerle bir edecek demiryolu ağları, Boğaz geçişleri ve İstanbul’u hem geleneksel finans hem de İslami finans açısından da dünya merkezi yapacak havalimanı gibi yatırımlar gerçekleşmeye başladı. Kamu bankalarının İslami bankacılığa girmeleri zaten başlı başına finansal bir devrimdir.
Tabii bu sefer 2008’deki kapatma davasından daha şiddetli ve kapsamlı cevap geldi. Cevap; Gezi ve 17 Aralık darbe süreçleri idi.Önümüzdeki ay ilk yılını dolduracağımız Gezi’nin ayrı toplumsal dinamikleri vardır ama bu toplumsal dinamikleri 17 Aralık darbesini yapan iç ve dış çevreler kullandı.
Kardeşim mi dedin; geçti... Kabul edelim...
Bütün bu süreç, Türkiye’de bütün siyasi pozisyonları, eski dava arkadaşlıklarını, kırk yıllık vazgeçilmez dostlukları, yoldaşlık, kardeşlik hukukunu alt üst etti. Saflar yeniden belirlendi. Çok da iyi oldu; kim kimdir gördük... Ama bu süreç bitti mi; hayır tabii ki... Bu siyasi kapışma bir iç siyasi kapışma değildir; yukarıda ipuçlarını verdiğimiz iktisadi alandan başlayan küresel bir kapışmadır ve bu kapışma, Avrupa’dan Rusya’ya oradan Çin’e ve ABD’ye kadar tüm dünyayı yeniden şekillendirecek. Bunun sonunda yeni siyasi kimlikler, duruşlar, anlatılar, teoriler ortaya çıkacak. İnsanlığın binlerce yıldan beri yok sayılan bütün kutsal arayışları ve kitapları yeniden keşfedilecek.
Bu değişimi omuzlayan Doğu ve Güney ülkelerinde, kafası eski ezberlerle dolu ve bu ezberlere dayananarak bir avuç haraminin çıkarlarını savunan herkes bu süreçte kaybedecek... Düşünün, şimdiye değin, oligarşinin karanlık odalarında seçilen Cumhurbaşkanı’nı dört ay sonra ‘biz’ seçeceğiz. Bu bile çok önemli bir başlangıçtır. Bu başlangıcı da engellemeye çalışacaklardır. Buna dikkat!
Bu arada, bu engellemenin bir çabası olarak, Türkiye, 2014’te büyümeyi düşürmeli diyenleri de şu günlerde yazın bir kenara...