Kürt sorunu ve etrafındaki başlıklar üzerine kaç yazı yazdığımı gerçekten hatırlamıyorum. Ama şundan eminim. Bizim yakın tarihte yaşadığımız en büyük sorun, doğru yönetildiği takdirde en büyük yükselişin de kapısını aralayabilir.
Ortada bir sorun var. Yakıcı, dönüştürücü ve aynı zamanda öğretici. Zaten başlı başına adının ‘Kürt sorunu’ olması bile, bizim olanla, bizden olanla aramıza bir mesafenin girdiğini gösteriyor. Belki de önce bu algıdan başlamak gerekiyor. Biz ve Kürtler diye bir ayrım, ayrılık veya mesafe varsa, öncelikle sorunu kendimizde aramamız gerekiyor.
Coğrafya kaderimizdir derken, aynı zamanda bu kaderi kiminle paylaştığınıza ve yol arkadaşlarınızın kim olduğuna işaret edersiniz. Siz eğer yol arkadaşlarınızla, ama bilerek, ama bilmeyerek yollarınızı ayırır ve başka dünyaların penceresinden onlara bakmaya başlarsanız, kimsede kabahat aramanıza gerek yok. Suçlu sizsiniz.
PKK terörünün en azgın dönemlerinde bile bu kader ortaklığına işaret etmekten çekinmedim. Sadece siyasi sınırlarımızı kastederek söylemiyorum. Bizim bugüne ve geleceğe dair ne varsa her başlıkta, her konuda, her adım ve hamlede Kürtlerle ayrımız gayrımız olamaz. Var diyen, ya aymazlık içindedir, ya da başka bir hesap peşinde.
Bunu içi boş bir kardeşlik söylemi üzerinden ifade etmiyorum. Anlamamakta direnenler olsa da bu coğrafyanın kaderi. Birlikte ve bir olmak zorundasınız. Bundan da ancak güzel bir geleceğin inşası çıkar ve kuşkunuz olmasın her şey bugünkünden daha güzel olur.
Peki böyle bir ortaklık size bahşedilmişken, hala anlamsız ve geçmişin yanlışlarından beslenen ve bir türlü kırılamayan alışkanlıklarla hareket ediyoruz? Bu coğrafyanın yakın ve uzak sınırlarında yaşayan Kürtlerle, ayrım gözetmeksizin ve sahici, samimi ve gelecek tasavvuru olan bir bütünleşmenin tek ama tek çıkış yolu olduğunu anlamamız için daha ne gerekiyor?
Binlerce insanımızı kaybettik. Terör büyük acılar yaşattı hepimize. Kaynak üzerinden konuşmaktan nefret ediyorum, ama maliyeti de korkunç. Peki bunları merkeze alarak yola devam etmek, hala küçük hesapların peşinde koşarak sorunu yönetmeye çalışmak bizi nereye kadar götürecek?
Birkaç yıl önce ‘Kürtler olmadan asla’ başlığı altında bir yazı kaleme aldığımda, ‘İyi de önce onlar kendilerine çeki düzen versin’ diyenler, bir süre sonra bu sorunun devamını isteyenlerle aynı kulvara düşüyorlar. Çünkü bu sorunun çözümü ve ortak bir gelecek arayışı için gereken samimiyet yok ortada. Daha insaflı konuşmak gerekirse, yeterince samimi değiliz.
Bunları siyasetin, iktidar ya da muhalefet dengelerinin, farklı siyasi arayışların ötesine geçerek konuşmaya gayret ediyorum. O nedenle söylediklerimin muhatabı, bir parti, lider ya da kurum değil. Topyekun hepimiz, bu topraklarda yaşayan herkes bu samimiyet sınavını vermek zorunda. Uzattığınız el samimi değilse, size uzanacak el de ürkek olur. Yeri geldiğinde kendisini size karşı korumak ya da savunmak ister.
Bırakalım bu kısır çekişmeleri, tartışmaları. Cesurca, samimi ve sahici olarak bu kader ortaklığının temellerini daha sağlam hale getirelim. Kimse ajandasında gizli niyetler taşımasın, kimse ayrılıktan hayır murad etmesin. Kimse bize başka bir kader de var, gerekirse oraya koşarız. Herkes kendi yoluna gider diye masal anlatmasın.