BİLGELİK kendini bilmeyle başlar der ünlü bir düşünür. Evladım dokunmasana. Yapma çocuğum. Oraya sakın dokunma mikrop vardır. Biz konuşurken sen sus. Büyükler konuşurken küçükler konuşmaz. Yat uyu bakayım. Sakın evi kirletme. Doymamışsındır sen, bitir bakayım tabağını. Doktor olacak benim çocuğum. Evladımmm sen daha uyumadın mı? Bak komşunun kızına, takdir almış.
Yine mi kirlettin üstünü. Odanı dağıtma sakın. Aldığını aldık yere koy. Akşam akşam başıma icat çıkartma. Çabuk eve gel. Şimdi geliyor terlik. Bunları yapmadıysanız, komutları dinlemediyseniz. Bana anne deme!..
Yazdıklarımın hemen hemen hepimizin bildiği cümleler. İçinden mutlaka size çok tanıdık gelen sizi çocukluğunuza götüren bir cümle olmuştur diye düşünüyorum. Duyarak büyüdüğümüz bu cümleleri anne baba olunca biz de çocuklarımıza kullandık. Uslu çocukları sevdik. İstedik ki çocuklarımız etliye sütlüye karışmasın, konuşmasın, kırmasın, ellemesin, kirletmesin. Misafirliğe gittiğimizde bakışlarımızla ya da hafif çimdiklerimizle eğitmeye çalıştık çocuklarımızı. “Anne yaa ne çimdikliyorsun” diye sordukların da ise daha çok kızdık onlara. En tuhaf yanı da eğer sus pus heykel gibi otururlarsa şeker vereceğimizi onları ödüllendireceğimizi söyledik. Hangi çocuk şekere hayır diyebilir ki?
Sağlam dostlar seçmeyi nasıl öğrendiniz diye sorsam size ne dersiniz? Ya da en iyi ekmek nereden alınır? Uykusuz kalırsanız ne olur? Kışın neden kazak giyersiniz? Âşık olduğunuz kişi doğru kişimiydi sizin için. Ateş neden tehlikelidir. Size en çok yakışan rengi kim seçti. En sevdiğiniz yemek neden brokoli değil de mesela imambayıldı. Tecrübelerimiz ve seçimlerimiz değil midir bizi biz yapan. Elimizi yakmasaydık nereden bilecektik ateşin tehlikeli olduğunu. Brokoli sağlıklıydı evet ama imam bayıldı da fena sayılmazdı. Yatak döşek hasta yatmadınız mı ince giyindiğiniz için. Hele o sizi çok üzen aşkınız yok mu? Kaç kere onu düşünüp yastığa gömdünüz kafanızı.
Şu anda doğru seçimler yapabiliyorsak, iyi ve kötü farklı yerlerdeyse bizim için bunları tecrübelerimize borçluyuz. Onun için demezler mi “Keşke 50 yaşında ki tecrübelerimle,18 yaşında olabilseydim” diye. Hayatı tecrübe etmeden kendi kurallarımızı koyabildik mi?
Çocuklarımızı bir heykeltıraş edası ile yontmaya çalışıyoruz. Kendi istediğimiz şekilleri verip, bizim yapamadıklarımızı yapmalarını, seçtiğimiz yoldan gitmelerini bekliyoruz onlardan. Hiç aklımıza gelmiyor ki bizden daha başarılı daha doğru seçimler yapabilecekleri. Kendi seçimlerinde mutlu olabilecekleri. Oysa birazcık özgür kalsalar arada bir başımıza icat çıkarsalar yeni yepyeni şeyler yapacaklar.
Size NASA’ ya ait bir siteden bahsetmek istiyorum. Uzaylılar gerçek mi bilmiyorum ama biz evimizde çocuklarımıza bu komutları verip çocuklarımızı gönderdiğimiz tek yer çöp atması için karşıda ki çöp bidonuyken farklı ülkelerden yetişmiş çocuklar işi biraz ileri götürüp çöpü attıktan sonra uzaya kadar gitmişler. Ben bu yazıyı yazarken 6 kişi uzayda yaşıyordu. http://www.howmanypeopleareinspacerightnow.com/
Bırakalım çocuklarımız araştırsınlar, belki kırmadan öğrenemeyecek camın kesince acıtacağını. Bırakalım sevdikleri işi yapsınlar. Sevmeden yapılan bir işte zaten ne kadar başarılı olunabilir ki. Konuşsunlar çocuklar fikirlerinin değerli olduğunu anlasınlar. Evi kirletebilirler mesela. Özgür olsun çocuklar özgür olsunlar ki bize icat çıkarsınlar. Tecrübe etsinler hayatı. Kendilerini tanıyarak erdemli olsunlar. Dünyayı bir adım öteye taşısınlar. Gelecek onların biz geçmişte kalıyoruz. Geçmiş geleceğe şekil vermesin, rehberlik etsin.
Bırakalım terlikle tehdit edip şekerle ödüllendirmeyi. Şeker vermek yerine güven verelim geleceğimize. Sevgili çocuklar biz size güveniyoruz. Duvarları maviye, yeşile, mora ya da kırmızıya boyayabilirsiniz. Ve lütfen mümkünse başımıza icat çıkarın uzaya gidin. Yeni icatlar yapıp ölümcül hastalıklara çare bulun. Akıllı telefonları başka ülkelerin çocukları değil bizim çocuklarımız bulsun. En gelişmiş arabayı siz yapın olmaz mı? Savaşları bitirin. İnsanlık ölmesin. Hatta dünyayı da güzel renklerle boyayın.
Size söz veriyorum terlik yok...