FETÖ’cülerin ve CHP’nin üzerinde tepindiği KHK’da yer alan, 15 Temmuz kahramanlarına cezai sorumsuzluk maddesi ile birlikte, ortalığı yangın yerine çevirmek için bayat hikayeler yeniden gün yüzüne çıktı. Alıcısı olan malların servisinde ilk sırada elbette ‘kafası kesilen asker’ efsanesi var.. Bu hikayeye dair iki görsel kullanılıyor.. Biri 2013 yılında Suriye’deki çatışmalar sırasında çekilmiş, Emin Özmen’in ‘DEAŞ infazı’ fotoğrafı.. Diğeri de “Kafası kesilerek öldürüldü’ denilerek sosyal medyada paylaşılan, Burak Salıvermez isimli bir gence ait görsel.. İkisi de palavra anlayacağınız.. Yani buradan ekmek çıkmaz.. Amma ben size FETÖ’cü darbeci teröristlerce katledilen çocukların her birinin nasıl şehit edildiğini anlatsam, herhalde gözünüze bir daha uyku girmez.. (Gram insanlığınız varsa tabii).. Aralarında kafası kopan da var, bedeni tank paleti altında paramparça olan da.. Ama o insanların aileleri, bu hikayeleri her okuduğunda, o geceyi defalarca yeniden yeniden yaşadıkları için, ‘250 şehidimiz var’ deyip geçiyoruz hızla.. Evet başı kesilen asker yok o geceden. Ama 15 Temmuz şehitleri arasında çok daha feci şekilde can veren çocuklar var. Duymak ister misiniz hikayelerini?
Hâlâ yargıda güçlüler mi?
Son çıkan KHK’da yer alan; “… darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket edenlere, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın cezai sorumsuzluk...” maddesi ile bir acı gerçekle yüzleştiğimizin farkında mısınız?.. Düşünsenize neden darbe girişiminden 1 buçuk yıl sonra böyle bir KHK çıkarma ihtiyacı hissettiler dersiniz?.. Hangi çılgın savcı bir 15 Temmuz gazisine dava açacakmış?.. Hangi çılgın hakim mahkum edecekmiş bir gaziyi, darbeci bir teröristi etkisiz hale getirdi diye?.. Yoksa bu çılgınlığı yapma ihtimali olanlar mı var hâlâ yargıda?.. Ben o tartışmalı KHK’yı okuduğumda önce bunu düşünmüştüm..
Atatürk diyor ki...
“..Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir…”
Sivil direnişte iki yüzlülük
Önceki gün eşinin dolaba sakladığı aşığını öldüren adam, polis arabasına bindirilirken arkasından; “.. sonuna kadar arkandayız, büyüksün..” falan diye bağırıyorlardı.. Aylarca, tecavüzcüsünün kafasını kesip köy meydanına atan Nevin Yıldırım’ı alkışladık milletçe.. Özgecan Aslan’ın katili Suphi Altındöken’i öldüren işbirlikçisi olan babasını da yaralayan Gültekin Alan’ı alkışladığımız gibi.. Sabancı Suikasti sanığı Mustafa Duyar cezaevinde öldürüldüğünde de, ailesi dışında kimseden tepki geldiğini hatırlamıyorum.. Manisa'da 4 yaşındaki Irmak Kupal’a tecavüz edip öldüren Hikmet Aktürk’ün cezaevinde öldürüldüğü duyulunca bütün Türkiye hep bir ağızdan ‘hakettiğini buldu’ demiştik. Sonra ölmediği, sadece kendini yaraladığı ortaya çıkınca çok üzülmüştük.. Örnekleri arttırmak mümkün.. Söz konusu, taciz, tecavüz, vahşice işlenmiş cinayetler olduğunda cezasının hukuk dışı yollarla verilmesine itirazı olmayanların, 15 Temmuz işgal girişimine karşı çıplak elle dur diyen vatandaşları ille de suçlu çıkarmaya çalışma gayretleri, en iyimser ifadeyle söylemek lazım ki, düpedüz iki yüzlülüktür..