Türkiye ordusunun demokrasiyle imtihanı maalesef çok başarılı değil.
Ordumuzun bu darbeci geleneği bu çok önemli kurumun asli görevlerini de yerine getirmesinin önünde bir engel.
Ancak, Türkiye ordusunun, kendisine on senelerdir tahsis edilmiş kaynaklar ölçüsünde bir militer performansın gerisine düşmüş olmasının altında sadece darbeci gelenekleri, paşaların belirli bir aşamada sadece devlet yönetmeyi düşlemeleri (bakınız Özden Örnek’in anıları) yatmıyor.
Ortada çok daha önemli ve yapısal bir sorunun daha yattığını düşünüyorum ve bu sorun pek de dile getirilmiyor.
TSK’da darbecilik heveslerini çok ama çok aşan başka bir sorun daha var ve bu sorun da komutanlarımızın, en yüksek rütbeli komutanlarımızın nitelik, yetiştirilme sorunu.
Bu tartışmayı bugün yapmak çok kolay değil, örnek vereceğim paşaların bir bölümü bugün hapiste, bu durum beni çok üzüyor ama daha sağlıklı bir gelecek için de bazı konuları doğrudan tartışmak şart.
Son olarak teslim olup tutuklanan bir emekli orgeneralimiz var, kendisi yakın geçmişte MGK Genel Sekreterliği gibi önemli bir görevde bulunmuş idi ve bu görevinde aktif olarak bulunur iken, o dönem iktisadi krizin tavan yaptığı bir dönem, paşamız Türkiye’nin dış borçlarının yüksekliğinden şikayetçi, neden Merkez Bankası’nın para basıp dış borçları ödemediğini sorguluyordu.
Paşa, es kaza MGK Genel Sekreteri değil de MB Başkanı olsa para basıp dış borç ödemek (!!!) isteyecek.
Bir MGK Genel Sekreteri, bir orgeneral, Merkez Bankası’nın para basıp dış borçlarımızın ödenmesini istiyor ise, ortada darbecilik geleneğini aşan başka bir sorun daha da var demektir ve bu nitelik sorunu hiç tartışılmamaktadır.
16 Ağustos Cuma günkü Milliyet gazetesinin sürmanşetinde “İlker Başbuğ’dan mektup var: YARGI ARTIK DEVLET OLDU” ifadesi yeralıyor.
“YARGI DEVLET OLDU” ne demektir?
Yargı modern devletlerin kuruluşundan, diyelim Montesquieu’den günümüze devletin üç temel ayağından birisidir zaten; yargı, yasama, yürütme, üç erk beraberce devleti oluştururlar.
ABD gibi hukuku parlamentoların yanında yargıçların da yapma geleneği olduğu ülkelerde ise yargı devlet yapılanmasının bize, kıta Avrupa’sına oranla daha da güçlü bir parçasıdır.
Bir hukuk öğrencisi, bir birinci sınıf öğrencisi, anayasa hukukuna giriş dersinde “yargı artık devlet oldu” dese, sınıfını geçmesi mümkün değildir ama bizde koskoca bir Genelkurmay Başkanı böyle bir ifadeyi kullanabilmektedir.
Bu ifade ile başka bir orgeneralin, eski bir MGK Genel Sekreteri’nin “para basıp dış borçlarımızı ödeyelim” ifadesini birlikte ele aldığımızda ortaya, TSK için, darbecilik belasını çok aşan bir sorunun varlığı ortaya çıkmaktadır.
Yargıyı bağımsız, tarafsız olmamakla eleştirebilirsiniz ama “yargı artık devlet oldu” ne demektir?
Sayın Başbuğ’a göre devlet asker ve MGK’dan mı ibarettir?
TSK’nın deyişine göre TSK milletin ordusudur.
Hayır, TSK milletin değil, devletin bir ayağının, yürütmenin bir birimidir ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olmalıdır.
TSK milletin bir parçasıdır demek orduyu devletin bir fonksiyonu olarak algılamak istememektir ve çağdaş her türlü devlet ve bürokrasi anlayışına aykırıdır.
Daha önce çok yazdığım bir konu ile yazımı noktalamak isterim; bir Genelkurmay Başkanı ortalama üç sene görev yapsa, bu durum üç promosyon Kara Harp Okulu mezunları arasından, yaklaşık galiba üç bin kişi ediyor, bir kişinin bu tepe göreve gelmesi demektir, yani üç binde bir, başka bir ifadeyle çok seleksiyonist bir kariyer.
1960’dan günümüze Genelkurmay Başkanlarını bir düşünüyorum, hiçbirisi bende üç binde bir imajı oluşturmuyor; bu sorun galiba darbecilikten çok daha vahim bir sorun.
Türkiye, geldiği aşamada, nasıl darbeleri önleriz kadar nasıl daha nitelikli general yetiştiririz meselesini tartışmalı; muhtemelen iki mesele de aynı kapıya çıkacaktır.