Normal meşru yollarla iktidar olamayanlar için dün yine bir “kendi kendine coşkulanma” günüydü. Aynı anda aynı hayale dalıp aynı yere çakıldılar.
CHP liderliğinde hareket eden büyük ortaklar HDP ve İyi Parti ile küçük ortaklar Saadet Partisi, TİP, Deva ve Gelecek Partisi’nden oluşan koronun bir süredir icra ettiği “erken seçim” türküsünü dün iki ayrı solodan eşzamanlı dinledik.
Biri 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ idi.
Başbuğ’un meğer yeni bir kitabı çıkmış. Türkiye’deki güç odakları arasındaki mücadeleyi anlattığı kitabın tanıtımı için muhtemelen en uygun mecra olarak gördüğü Cumhuriyet gazetesine bir röportaj vermiş, bir zamanlar siyasetteki en önemli güç merkezi olarak görülen yerden emekli olan Başbuğ. Röportajda da sık sık kendine ve kitabına atıf yaparak gazete okurunu satın alma noktasına yönlendirmiş. Olabilir.
Lakin 15 Temmuz FETÖ işgal girişimi dahil olmak üzere tüm darbelere ve darbe girişimlerine sahip çıkan, vesayetin yayın organı Cumhuriyet gazetesi de kendi meşrebine en uygun cümleyi çekmiş manşete: “Menderes erken seçim tarihini açıklasaydı 27 Mayıs önlenebilirdi”.
Böylece “muhalif cephe”nin tüm çabasına rağmen iktidara onaylatamadığı erken seçim talebini eski bir genelkurmay başkanına da söyleterek siyasi arenaya “darbeli” bir katkı sunmuş Cumhuriyet.
18 yıldır AK Parti’yi iktidardan indirmek için var gücüyle çalışan diğer isim ise Can Ataklı. Vesayet düzeni merkez medyasında çok popülerdi, epeyce zamandır doğru yerde. CHP yandaşı Tele1’de program yapıyor ve fikri zikri dili cürmü ile kapadığı alanı aşamıyor. Ancak dünkü gibi provokatif akla ziyan bir şeyler söyleyecek ki dikkat çekebilsin.
O da muhalefetin gönlünden geçeni söyleyivermiş. “Artık darbe yapmak teknik olarak imkansız” diyor Ataklı edindiği tecrübeye yaslanarak. “Ancak çok büyük bir deprem ya da sel felaketi olur, on binlerce insan birden ölürse yahut Türkiye’nin düşmanları, terör örgütleri binlerce askerimizi şehit eder, PKK yazları yaktığından kat be kat fazla ağaç yakar ülkenin ciğerlerini söndürürse Erdoğan işte o zaman gider” diyor.
FETÖ’den tevarüs edilen ve ajans eliyle yeni CHP’de iyice kurumsallaşan “takiye” taktiğine uymayan Fikri Sağlar’ın geçen hafta sarf ettiği “başörtülü hakim adil olmaz” sözleri de AK Parti ve Erdoğan sonrasına ilişkin özleminin ifadesi. Durup dururken söylenmedi. Rektör seçiminden bağımsız binlerce ölüm bu işi çözer derken Boğaziçi Üniversitesinde PKK, DHKP-C marşları okuyup “katil polis” sloganı atılması da tesadüf değildir.
İlker Başbuğ’un konu mankeni olarak kullanıldığı darbe tehdidi, Can Ataklı’nın coşkusunu tükürüklerle ıslatırken binlerce ölümle bu iş çözülür müjdesi aynı yere çalışıyor.
“Erdoğan’ı bu kez darbeyle değil muhalefeti destekleyerek indireceğiz” diyen yeni ABD başkanı Biden’ı karşılama hazırlığı bir yanıyla. Diğer yanıyla ise CHP’nin altında kaldığı tecavüz, yolsuzluk gerçeğinin kamuflajı. Her durumda işlevsel.
Eş zamanlı olarak sarf edilen bu cümlelerin temenni cümlesi olduğu açık ve muhalefetin çaresizliği de demek aslında.
Takındığı bütün kibirli tavra rağmen ne kadar zavallı durumda olduğunu, bu yollarla istediği neticeyi alamayacağını ne diye görmez peki muhalefet cephesi?
Dönüp geride bıraktıkları 18 yıla baksalar, onları bir araya getiren sürecin darbeden teröre, e-muhtıradan kapatma davasına, ekonomik yaptırımdan sokak kalkışmalarına kadar denedikleri tüm yolları ve gerçekleşmeyen temenni yığınını da görecekler hal bu ki.
Ama yakın körlüğü Türkiye’deki muhalefetin en küçük sorunu.