‘Seçilmiş son başbakan’ ifadesinin, Davutoğlu’nu sevenler tarafından Twitter’da türetilmiş bir söylem olduğunu düşünüyordum. Hatta siyaset bilimi profesörü olan Ahmet Davutoğlu’nun bu tanımlamaya karşı çıkacağını sanıyordum. Tam aksine.. Sahiplendi.. “Ben bu ülkenin seçilmiş son başbakanıyım” dedi.. Belki hatırlatmakta fayda var.. Davutoğlu’nun görev yaptığı, başbakanlı parlamenterimsi sistemde başbakanlar hiç bir zaman halk tarafından seçilmedi.. Sistem gereği halk sandığa gitti ve TBMM’yi oluşturacak milletvekillerini seçti.. (O da kendisine sunulan menüden) O milletvekilleri arasından (Anayasa hükmüdür) herhangi bir milletvekili cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilir, başbakan böyle ortaya çıkardı.. Ancak orada güvenoyu alabilecek sayıya sahip olan isim tercih edildiğinden teamülen birinci çıkan partinin başkanı başbakan olarak görevlendirilirdi.. Teamülen diyorum ya. Örneğin Refah Partisi birinci bile çıksa lideri Erbakan’ı başbakan yapmamak için diğer üç partiden güvenoyu sayısı tutturmaları istenirdi, hatırlayın.. Hatta Demirel parti başkanı bile olmayan Yalım Erez’e hükümeti kurma görevi vermişti. Daha trajik olanını arz edeyim bu seçilmişlikle ilgili olarak.. 27 Ağustos 2014'te, AK Parti Kongresinde, hareketin lideri Erdoğan, genel başkan adayı olarak Davutoğlu’nun ismini söylemiş, ertesi gün de hükümeti kurma görevini kendisine vererek Başbakanlığa getirmişti.. Yani o kongrede Erdoğan başka bir isim söyleseydi o olacaktı başbakan.. Demem o ki, bu ‘seçilmiş’ meselesi biraz ‘Erdoğan tarafından seçilmiş’ gibi anlayacağınız..
Cumhurbaşkanlığı sistemini hiç anlamamış olabilirler mi?
Davutoğlu, ‘zamanlaması manidar’ çıkışını yaptı.. Cumhurbaşkanı’nın seçimlerin birinci derecede tarafı olduğunu, bunun sert siyasi polemikleri beraberinde getirdiğini, eşit mesafede durması gereken Cumhurbaşkanlığı kurumunun toplumun en az yarısı ile psikolojik bir kopuş yaşadığını falan söyledi.. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Davutoğlu, bugünkü hükümet modelini hiç anlamamış. Bugünkü cumhurbaşkanını, parlamenter sistemin öğretileriyle okuyor.. (Ya da öyle okunsun diye uğraşıyor) Oysa öyle değil.. Bu sadece isim benzerliği. Partili Cumhurbaşkanı eğer bir şeye benzetilecekse en fazla geçmiş dönemde parti başkanı da olan ‘Başbakan’a benzetilebilir.. O günün cumhurbaşkanına değil.. Yani bir önceki dönemde parti genel başkanı Başbakan ne kadar siyasi ise bugünkü ‘başkan’ da o kadar siyasi.. Zaten kendisi ve arkadaşları 16 Nisan referandumunda ‘hayır’ çıksın diye çalıştıkları için hiç merak edip bakmamışlar da sistemin detaylarına.. Baksalar görecekler halbuki..
Yumruklu saldırı işinde CHP ve Kılıçdaroğlu’nun hiç mi suçu yok?
Kılıçdaroğlu’na yumruklu saldırıdan sonra herkes suçluyu arama telaşına düştü.. Yumruğun sahibi suçlananlar arasında son sırada.. Hatta moda tabirle, o saldırı ‘bir sonuç’.. Asıl sorumlu ‘siyaset dili’.. Siyasetçilerin toplumu geren üslubu.. Başka?.. Medya.. Medyanın kutuplaştıran söylemi.. CHP’yi hedef gösteren yazarlar.. Tamam.. Sonra?.. Sonra sosyal medya trolleri… İçişleri Bakanı suçlu.. Milli Savunma Bakanı suçlu.. Vali de suçlu.. Başka?.. Emniyet müdürü, istihbarat başkanı?.. Tamam onlar da suçlu.. Başka var mı? Dilleri varıp açık açık söyleyemiyorlar da, tüm bunların toplamından Erdoğan’a da çıkar fatura.. Tamam mı?.. Tamam. Ha bir de o amca suçlu.. Öyle suçlu ki üyesi olduğu parti apar topar kesin ihraç talebiyle disipline sevk etti.. Jandarma gözaltına alırken ellerini kelepçeledi.. Öyle suçlu ki Kılıçdaroğlu kendisinden meydanlarda ‘terörist’ diye bahsetti.. Tamam o da suçlu olsun.. Kaç etti suçlu sayımız? 10 mu, 15 mi?.. Arkadaş şu upuzun listenin herhangi bir sırasında, en sonunda herhangi bir yerde partisinin anahtarlarını Kandil’e verdiği için başta Deniz Baykal olmak üzere CHP’lilerin dahi sert eleştirilerine maruz kalan Kılıçdaroğlu hiç mi yok?.. En son sıraya silinebilir mürekkeple “CHP’nin de bu süreçte sinir uçlarına dokunacak hataları oldu” demeyecek misiniz? Siz AKP’liler.. Demeyecek misiniz?