Başbakan Davutoğlu, nihayet “Başkanlık” konusundaki düşüncesini açıkladı. Evet, o da başkanlıktan yana. Bunu seçim beyannamesine koyduklarını ve o kısmı bizzat kendisinin yazdığını açıkladı.“Üzerinde biraz daha çalışacağım” dedi.
Ben, acaba bu konuyu kendi içinde nasıl rasyonelize etti, asıl onu önemsedim ve ona ilişkin değerlendirmelerine baktım.
Şu ana kadar başkanlık konusunda hemen herkesin mutabık kalacağı gerekçe, mevcut durumun kriz üretme potansiyeli taşıdığı tespiti. Muhalefet bunu ifade etmiyor gözüküyor ama, yönetim sürecinin içinde olmadığı ve belki de böyle bir ihtimali hiç aklından geçirmediği için böyle duruyor. Ama muhalefetten herhangi bir parti Cumhurbaşkanlığı ya da Hükümet, herhangi birisinde yer alabileceğini tasavvur etse, kriz yumağının içine gireceğini hesap edecektir.
Başbakan Davutoğlu da, Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden sonra kriz potansiyelinin devreye girdiğini belirtiyor. “Cumhurbaşkanı haklı, yetki çatışması getiriyor şu anda. Sistemin ürettiği sıkıntılar var, görmemiz lazım” diyor mesela. Sonra da “Sıkıntıları sık görüşerek aşıyoruz. Karşılıklı yol buluyoruz. Başka birisi olsa farklı olurdu “ diyerek de başka isimler, başka siyasi kompozisyonlar olması (Cumhurbaşkanı ve Hükümetin başka siyasi çizgilerden gelmesi) durumunda krizin daha derinleşeceği tespitini yapıyor.
Başbakan yeni bir sistem gerektiğini, bunun da ya pür parlamenter ya da pür başkanlık olması gerektiğini, 15 yıl önce olsaydı, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin azaltılması gibi bir yola başvurulabileceğini, ancak Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildikten sonra buna dönülemeyeceğini, öyleyse başkanlığa evrilinmesi gerektiğini....
Evet, sayın Başbakan böyle bir zihni süreci işletiyor. Başkanlığa gelişi böyle. Cümle şu: “Halk tarafından bir cumhurbaşkanı seçilmiş ise başkanlık sistemi doğrudur.”
Sonra bir ara dönem var Başbakan’a göre. Şu andaki dönem. Yani kendisinin Başbakan olduğu ve Başbakanın sistem içindeki sorumluluğunun kendisinden beklendiği dönem. Başbakan, bu sorumluluğun gölgelenmesini istemiyor. Ne diyor bakın:
“Benim adım açıklandığında güçlü Başbakanlık güçlü Cumhurbaşkanlığı dedi kendisi de. Benim görevim hakkıyla Başbakanlık yapmaktır. Oturduğum makamın görevinin zayıflatılmasına izin vermem. Cumhurbaşkanımızı kastetmiyorum. Cumhurbaşkanımızın söylemesi gereken şeyi başkasının söylemesine izin vermem. Cumhurbaşkanımızın bana söylemesi gereken şeyi kamuoyuna söylemesi gereken şeyi başkasına söyletmem.”
Bu ara dönemde, kendine saygıyı önemsediğini bildiğimiz Davutoğlu’nun bu sözlerinin altının çizilmesi gerekli diye düşünüyorum. Benim anladığım Cumhurbaşkanından değil de, Cumhurbaşkanlığı çevresinden, Davutoğlu’na yönelik bir “muaheze” olursa ciddi problem olur.
Bir de Başbakan’ın halkın huzuruna “Nasıl bir başkanlık?” formülü taşıyacağı sorusu var. Görüldüğü kadarıyla Başbakan, bu noktada da bizzat “kendi kalemi” ile yazarak “içine sinen” bir formül ürettiğini düşünüyor. Onun koordinatlarını da son TV mülakatında en azından ipucu olarak işaret etmiş. Bu çerçeveyi oluştururken, bir anlamda, demokrasi, hukuk, denetleme duyarlılığı taşıyan herkesin içine sindirmesini arzuladığı anlaşılıyor. Şunları söylüyor:
“Başkanlık sistemi anayasa üzerine oturacak. Seçim beyannamesinde yer alacak. Başkanlık sistemini anlatmamız kolay olur. Seçim meydanlarına çıkacağız ve yeni anayasa diyeceğiz, insan hakları ve özgürlükleri diyeceğiz, insan onuru diyeceğiz. Hiçbir şekilde vesayete izin vermeyeceğiz diyeceğiz. Öyle bir yeni düzen olacak ki bu yeni düzende halk adına halktan yetki almamış kimse otorite kullanamayacak diyeceğiz. Halktan yetki alan herkes de hesabı verecek, sorumsuz bir makam olmayacak diyeceğiz. Bunları diyeceğiz. Bu çerçevede de doğru olanın bu aşamadan sonra artık başkanlık sistemi olduğunu ve Türkiye’nin en kısa zamanda bu çarpık yapıdan çıkması gerektiğini anlatacağız.”
Ben Davutoğlu’nun bu iç muhakeme sürecinin önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum.