Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verileri açıklandı.
Banka hesaplarında 1 milyon lira ve üzeri parası bulunanların sayısı 2015’in ilk 6 ayında 8 bin 967 artarak 86 bin 177’e ulaştı.
Araştırmayı görünce aklım eskilere gitti.
8. Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’a…
Sağ kolu, hükumetindeki bakanı ve yakın arkadaşı Ekrem Pakdemirli anlatıyor:
“Hiç unutmuyorum, Rahmetli Özal, Lüksemburg’da bir genel müdürün ofisine Türkiye Cumhuriyeti adına bir milyon dolar talep etmek için gitmişti. Utancından yerin dibine giriyordu ama devletin ihtiyacı olduğu için katlanıyordu. Kendisine çok ağır geliyordu. Bu memleketin insanının bu kadar kötü durumlara düşmeye layık olmadığını düşünüyordu. (Kaynak : Ekrem Pakdemirli / Ünlülerin Turgut Özal ile hatıraları s. 20-30)
Aynı olayı Rahmetli Sakıp Sabancı da anlatıyor, Mehmet Ali Birand’ın “Özal’lı Yıllar” belgeselinde. Aslında anlatmıyor da feryat ediyor, içine dert olmuş belli ki:
“Bir milyon dolar için kapı aşındıran bir başbakan, Türkiye buna mı layık? 1 Milyon dolar nedir ki? Devlet mi bu, yoksa bir şirket mi? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Lüksemburg’da 1 Milyon dolar için ricada bulunmaya, yazık”.
Ekrem Pakdemirli’nin anılarını okurken de Sakıp Sabancı’nın feryatlarını dinlerken de aynı duyguyu hissetmek mümkün, boğazda bir yutkunama, içte ince bir sızı. Hem de çok uzaklarda değil, Özal dönemi şurada 30 yıl öncesi…
* * *
Bir başka anı da Hikmet Özdemir’in Turgut Özal kitabından. Türkiye IMF’den 7 milyar dolarlık bir borç almış, borcunu ödeyememiş, bu nedenle borç yapılandırılmıştır.
Yapılandırmaya göre %15’lik kısmını Türkiye Cumhuriyeti nakit olarak ödeyecek, geri kalanı taksitlendirilecektir.
Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti %15’lik peşinatı ödeyemez. Böylece yapılandırma bozulma noktasına gelir.
IMF’nin merkezine “hesaba çekmek” için çağırırlar Türkiye’yi. Masada Türkiye’den alacaklı olan devletlerin tümü yan yana oturacak, Türkiye Cumhuriyeti gelip ayakta durumu ve özrünü bildirecek, tabiri caizse “aman dileyecek”tir. Sonra da Türkiye Cumhuriyeti temsilcileri dışarı çıkacak, IMF yetkilileri ve alacaklı devletler kendi aralarında bir karara varacaktır.
Daha kalp krizi geçireli 2 gün olan ve hastanede yatan Özal doktorlarına rica eder, “Bu toplantıya ben gitmezsem IMF asla ikna olmaz.” Doktorlar izin vermez ama yapacak bir şey yoktur. Yanında doktoru olmak üzere 2 gün önce kalp krizi geçirmiş olan Başbakan alacaklıların huzuruna çıkar. Borç bir şekilde yeniden ötelenir… (Kaynak : “Turgut Özal” - Hikmet Özdemir / Doğan Yayınları)
* * *
2015’den geriye dönüp baktığımızda net olarak anlaşılmıyor. Sanki eskiden izlenmiş bir filmi hatırlar gibi, öylesine flu, öylesine siyah-beyaz.
1985’in Başbakanının kapı kapı dolaşıp talep ettiği borç miktarı, bugün bu ülkede 86 bin 177 kişinin her birinin banka hesabında mevcut.
1985 Türkiye’sinin3-4 Milyar dolarlık ihracatı bugün 173 Milyar dolar. O günkü Türkiye’nin toplam ihracatını bugün tek bir sanayi şirketimiz yapıyor.
Yeterli mi? Kesinlikle hayır.
Elbette, daha yapılacak çok iş, koşulacak çok hedef var.
Ama yarına varabilmenin yolu bugünü doğru tanımlamaktan;
Bugünü doğru tanımlamanın yolu da dünü iyi hatırlamaktan geçiyor.
Daha iyi bir yarın için, dünü unutmayalım…
İyi haftalar.