Başbakan Erdoğan’ın Azerbaycan’ı ziyareti hem dikkat çekici hem de anlamlı oldu.
Gerek bölgede gelişen son olaylar gerekse enerji projelerinin geleceği konusunda önem arzeden bu ziyaret, hele hele ülkede sıkıntılı geçen yerel seçimler sonrası elde edilen başarıyla birlikte gerçekleştirilmesi sıradan bir olay olarak görülmemelidir.
Ukrayna-Rusya ilişkilerinin bu denli gerilmesi sonrası Moskova’dan Kafkaslarla ilgili yapılan açıklamalar, Yukarı Karabağ sorunuyla alakalı Azerbaycan’ın endişelerinin akabinde Başbakan’ın ziyareti günübirlik de olsa ciddi ve önemli mesaj niteliği taşıyordu.
Gerçi medya, daha ziyade “Cemaaetle” ilgili konuları işlemeye gayret etti. Bu durumda da haksız sayılmazlar... Fakat daha da dikkat çeken olan Azerbaycanlı gazetecinin Başbakan’a “partinizin NURCULAR’la bağlantısı var mı?” şeklindeki sorusuydu. Türkiye basını bu soruya oldukça şaşırmış olmalı ki, “bu olay bir soru” haline geldi.
Gerçekte gazetecinin bilgisizliğinden ziyade asıl vahim olan çok yakın olduğunu zanneden iki toplumda yalnış algıların oluşturulma gayretleridir.
Öncelikle söylemekte fayda gördüğüm bir husus şudur ki; Azerbaycan’da NURCULUK demek “Fethullah Gülenci”lik demektir. Ve Nurculuğa ilişkin tüm sorular, aslında Fethullah Gülen’le ilgili soruları içinde barındırıyor.
Ayrıca kurulduğu ilk günden bu yana AK Parti hükumeti, Azerbaycan’da Fetullah Gülen iktidarı olarak tanımlanmaktaydı. Dolayısıyla bu durum, sadece bugünle alakalı bir durum değildir.
AK Parti hükumet olduğu günden itibaren Türkiye’de Ergenekon davası kapsamında tutuklanan ve daha sonra özgürlüğüne kavuşan isimler, Bakü’deki ortak STK temsilcileriyle bu algıyı oluşturan şçeşitli konferans ve toplantılar gerçekleştiriyordu. Gerçi bu tip toplantılar AK Parti iktidarı öncesinde de Azerbaycan’da yapılıyordu. Ancak toplumda, AK Parti’nin hükumet olmasıyla ilgi görmeye başladı. Bu algıyı oluşturmaya gayret edenler, Fethullah Gülen’i AK Parti ile birlikte özellikle Başbakan Erdoğan’ı hedef göstererek vurmaya başladı.
Ve 10 senedir Azerbaycan toplumu Başbakan Erdoğan’ı “Cemaat Projesi” olarak görmeye başladı. Bu durum, Atatürkçülük ve milliyetçilik duygularını paylaşanların nezdinde giderek Türkiye hükumetine karşı antipati duyulmaya başlanmasına sebep olsa da olaya konjonktürel yaklaşan kesimler için AK Parti’nin iktidar oluşu nedeniyle “cemaate” teveccühü artırdı. Dolayısıyle tedirginlik duyan bir grup, “cemaate” Başbakan Erdoğan’ın varlığı nedeniyle daha fazla yeşil ışık yakmaya başladı. Herkes “cemaatle” iş yapmak, onlarla arayı düzeltmeye gayret etti. Elbette ki, samimi olarak bu grubu sevenlerin ve destekleyenlerin olduğunu da söylemeliyiz.
Uzun yıllar Fethullah Gülen düşmanlığı yapan, toplantı üstüne toplantılar gerçekleştiren isimler bile savaş baltalarını yere bırakmak zorunda hissetti. Ergenekon davası kapsamında suyun kendi üzerilerine de sıçramasından korkarak geri adım atan zihniyet de oldu.
Bütün bunları yaparken, Başbakan Erdoğan en büyük hedef haline getirilmeye başlandı. Çünkü Erdoğan’ın Türkiye’deki başarısı ve bölgeye yayılan sempati algısı dolayısıyla Gülen cemaatine düşmanca bakanlar oklarını ona yöneltmeye başladı. Çünkü Türkiye’de daha sonraları Ergenekon davasıyla yargılanan ünlü isimlerin liderliğinde başlatılan bu mücadele pek tutmasa bile algı oluşturabildi. “Gülen cemaatını itibarsızlaştıralım” diyen isimler, Azerbaycan’da bilinen isimlerdir. Ve başarıya ulaşamadıkça, her “Erdoğan gidiyor” dedikleri sırada AK Parti yeniden sandıktan başarıyla çıktıkça, bu saldırganlıkları artmaya başladı. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Bu durumda milliyetçilik ve Atatürkçülük algılarının başrol oynasa da temel neden “İslam korkusu”dur. Dolayısıyla Başbakan’a bu soruyu soran sadece gazetecideki algıyı değil, genel olarak Azerbaycan toplumundaki bu yanlış algının önüne geçilmelidir. Bu algıyı yaratan Türkiye’deki ve Azerbaycan’daki isimler.. Ve hala bu isimler söz konusu algıyı devam ettiriyor. Erdoğan’a oy veren millete hakaret eden zihniyeti Azerbaycan’a kadar taşıyanlar, vahim bir geleceğe imza atmaktalar. Türkiye’de daima zanedilir ki Azerbaycan sorun değil. Oysa hiç sorun olarak görülmeyen Azerbaycan toplumunda ciddi yanlış algı mevcuttur. Aynı durum Türkiye için de geçerlidir. İki şiir, bir şarkı dinleyip sadece “vatan-millet-Sakarya” hikayeleriyle gelecek inşa edilemez. Tanıyoruz dediklerimizi halen tanımıyor olmamız, her şeyin yeniden yazılmasını tetikleyen olağan durumumuzun habercisidir.