Başbakan Erdoğan’la Urfa dönüşü uçakta kısa bir görüşme imkanımız oldu. Özellikle facebook ve youtube’la ilgili sözlerine bir açıklık getirebilir miydi, bunu soracaktık.
Başbakan konuyu değerlendirirken, “ulusal güvenlik” ve “aile hayatına olumsuz yansımaları” konusundaki hassasiyetini bir kere daha dile getirdi.
“Sanal ortamdaki yayınların ulusal güvenliği tehdit eder hale geldiği” sözü sayın Başbakan’a ait. “Montajlarla vs ile anayasal ve yasal suçlar devam ediyor” dedi Başbakan. “Yasalara aykırı şeyleri nasıl yayınlarsın?” dedi. “Aileyi yıkmaya yönelik yayınlar var facebook ortamında. Toplumun gerçek dinamikleri kayboluyor.” dedi. RTÜK’ün yayınların denetlenmesine yönelik yeni bazı çalışmaları olduğunu belirtti.
Başbakan’a “facebook ve youtube’la ilgili sözlerinin, dış dünyada ‘Türkiye’de baskıcı bir yönetime gidildiği tarzında algılandığı’ riski” hatırlatıldı.
Başbakan, burada “facebookla ilgili sözlerinin ‘gerekirse, gerektiğinde’ şartı ile bağlı olarak dile getirildiği”ni ifade etti.
Benim değerlendirmem şu: Başbakan kategorik bir kapatma tavrında değil, ama hem ulusal güvenlik hem aile yapısına yönelik tehdit hassasiyetinin anlaşılmasını istiyor.
Darbe girişimi yoktur demem
Başbakan’a, Ergenekon’daki tahliyelerin “Darbe girişimi” iddiasının da “kumpas” gibi algılanma ihtimali olup olmadığını, buna nasıl baktığını sorduk.
Başbakan, öncelikle Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un ve kuvvet komutanlarının tutuksuz ve Yüce Divan’da yargılanmalarını başından beri seslendirdiğini ifade etti. Başbakan tahliyeden sonra da hem Başbuğ’u hem eşini arayıp “geçmiş olsun” dileklerini bildirmiş.
Darbe girişimi konusunda Başbakan’ın görüşü net:
“- Darbe girişimi olmamıştır demem mümkün değil. Darbe girişimleri var, ortada.”
Başbakan, Ak Parti’ye yönelik kapatma girişiminin de “Darbe girişimleri”nin bir uzantısı olduğu kanaatinde. “O dönemde Ak Parti’yi kapatın da bundan kurtulalım diyenler oldu” dedi.
Başbakan’ın yolsuzluk söylentilerinin vatandaşı nasıl etkilediğine ilişkin tespiti ise şöyle:
“Halkımız yolsuzluk vs. bunlara asla itibar etmiyor.”
Acaba zaman zaman ailesini de içine katarak yürütülen kampanya Başbakan üzerinde bir gerilim oluşturuyor mu, sorusu soruluyor pek çok yerde. Yakınından baktığınızda da Başbakan’ın son derece rahat olduğunu söylemek lazım. Tedirginlikten eser yok. Buluştuğu kitleler onu son derece mutlu ediyor. Urfa’da Topçu Meydanında buluştuğu ve izlenimlere göre 150 bin civarındaki insan topluluğu Başbakan’ın özgüveninin kaynağı. Suruç’taki coşku da onu çok mutlu etmiş gözüküyor. “BDP Suruç’ta bugüne kadar böyle bir miting gerçekleştiremedi” diyor Suruç’u bilenler.
Ayrıca Başbakan, bir beldeye hizmet götürüyor olmaktan da büyük heyecan duyuyor.
Suruç Tüneli ile ilgili heyecanını yakından biliyorum. 17 bin küsur metrelik bir su tüneli bu. 2 milyara mal olmuş, 5 yıl önce başlamış ve şimdi bitirilmiş. Dünyada 5’inci, Türkiye’de birinci. Atatürk Barajından Suruç Ovasına su getirecek. Ferhat’ı Şirin’i buluşturacak, bunu görüyor gibi konuşuyor Başbakan. “Mevsimlik işçiliğe gitmeyeceksiniz bundan sonra” diyor. Birkaç yıl önce beni bizzat arayıp “Orada dağları delip su getiriyoruz” demişti sayın Başbakan. Ayrıca “Sizi Veysel Bey de arayıp bilgi verecek” demişti. Şimdi o tünelin açılışına tanık olduk bu gezide. Başbakan Suruçlulara hitap ederken, sanki oradaki insanların yarınki mutlu günlerini içinde hisseder gibiydi.
Nuh Gönültaş’a: Benim eski gazetemde Nuh Gönültaş, “Ne hakla Ahmet Taşgetiren?” başlıklı bir yazı yazmış Yani “Ben ne hakla ‘Cemaatin nasıl bir gelecek planladığını’ soruyormuşum.” Ne diyeyim Nuh Gönültaş’a? Nuh Gönültaş benim bu yazılarımı anlamayabilir. Zaten ona hitap etmemiştim? Ben Cemaat’in her kimler ise aklı selim sahibi çevrelerine hitap ediyorum. Şunun için: Cemaat, İslam toplumunun ortak kazanımlarından biri ise, bu ortak kazanımın kayıplarına gönlüm razı olmuyor. Tıpkı Ak Parti’nin kayıplarına gönlüm razı olmadığı gibi. “Amerika ile ilişkileriniz nasıl olacak, MHP-CHP ile ilişkileriniz nasıl olacak, Ak Parti bir on yıl daha iktidarda olacaksa ilişkileriniz nasıl olacak” soruları gerçekten anlamsız mı?
Ah Nuh Gönültaş, keşke benim hassasiyetlerimi değerlendirmek senin gibilere kalmamış olsaydı. Ben eminim Camia’da hala nerede, hangi hassasiyetle durduğumu anlayacak yürekler vardır. Her duruşu “kendini konumlandırma” hesabı ile alakalı görenlere diyecek bir şeyim yok.