Dersane meselesinin mecrasından çıktığını, eğitim hariç her şey haline dönüştüğünü izlemek keder verici. Sadece baştan atılan adımlar değil, dersane savunması adına her gün bir başka yanlış yapılıyor, her gün bir düğme daha yanlış ilikleniyor. Büyük resim içinde ehemmiyeti sınırlı bir mesele giderek bütün havayı tatsızlaştırıyor.
Nihayet, ölçme ve değerlendirme sistemine yönelik bir adımdan söz ediyoruz. Ne topyekün bir ülke meselesinden, ne de hükümetin kasten hizmet hareketine yönelik bir hamlesinden. Bütün tartışmalar üzerinde kesin olan bir şey varsa budur.
Buna rağmen, savunmaların sadece hizmet hareketine düşmanlık iddiası üzerine oturtulması yanlış bir taktik olmanın yanı sıra, bugünlerde çokça işitilen “kardeşlik hukuku” açısından da fevkalade yanlıştır. O yanlış büyüyerek devam ediyor.
Son tahlilde hükümetin, özellikle de Başbakan’ın cemaate yönelik tavrının ne olduğunu; ne kadar kayırıcı, koruyucu ve kuşatıcı olduğunu biliyoruz. Detaya hacet yok, bunu teyit eden sayısız kritik vak’a yaşanmıştır.
İşin bu kısmının cemaatin önde gelen/gelmeyen isimlerinin malumu olduğu da bir sır değildir.
Dersane savunmalarını izleyince; bütün bu geçmişin yok sayıldığını görmek hayret vericidir.
Bütün bu sözleri, bu kampanyayı, bu saldırıları hak etmeyen biri varsa o da her kritik olayda cemaate desteğini esirgemeyen Başbakan’dır. Üzerine gelen sert ve acımasız salvolara rağmen soğukkanlılıkla yerini koruyor. Anlaşılan o ki verdiği hassas mesajların anlaşılmasını umuyor. İyi de yapıyor.
Peki...
Bırakın Başbakan’ı...
Topyekün İslami camiayı; mütedeyyin kitleleri, muhafazakar çoğunluğu hedef alan saygı sınırlarını aşan tavra ne demeli?
Ne oldu da birdenbire öfkenin en kontrolsüzü ortalığa saçıldı? Onyıllardır, cemaate şartsız ve hesapsız kardeşlik gösteren bu insanlara en ağır ifadelerle saldırmak neyin nesidir?
Bu ülkede bütün cemaatlerin zeminini oluşturan, hepsinden daha geniş, hepsinden daha iddiasız ama hepsinden daha çilekeş milyonlar yaşıyor... Hizmet hareketine de, İsmailağa’ya da, Süleyman Efendi cemaatine de; şöhreti bu kadar büyük olmayan samimi bütün çalışmalara da gönlünü açan milyonlar... Herkesin kursuna, okuluna, yurduna yardım eden; cami inşaatına, fakire, fukaraya, Bosna’ya, Somali’ye koşturan; tabelaya bakmadan elinden geleni esirgemeyen sessiz ve büyük çoğunluk var. Onlar, derneklerden, vakıflardan ve cemaatlerden daha büyüktür.
Dersaneler, dersaneyi savunanlar için ne kadar önemliyse; yüreklerindeki karşılıksız sevgi de o insanlar için önemlidir. Şimdi o sevgi ve sempati vazosu kırılıyor.
Bunu fark etmemek, görmezden gelmek, yok saymak; bugünün kavgası için bir kenara bırakmak haksızlıktır. Haksızlık bir yana, tarihsel bir anlam içerir ki hafızalara hiçbir surette böyle bir buruk hatırayı kazımamak gerekir. En önemlisi de o insanlar neden bugün cemaatin yanında değil, diye sormak da gerekir.
Dersanelere destek için laf söylemediler, tavır koymadılar, kalem oynatmadılar diye o büyük çoğunluğu incitmek, hakarete varan saldırılara maruz bırakmak malum “kardeşlik hukuku”nun kitabında yazmaz.
Mesele tek taraflı değil... Bilinsin ki onların da gönlü kırılıyor, onların da zihinlerinde sorular büyüyor, onların da yüzü ekşiyor.
Bütün bunları hala anlayışa, sükunete ve empatiye gidecek bir yol vardır diye hatırlatıyorum.
Bilmiyorum var mı?