Eski alışkanlık. Hala çalışma kartlarına not alıyorum. Kartlar arasında hızlı bir gezinti yaparken bazı notlar dikkatimi çekti. Türkiye’de ne söylediğiniz ve nerede durduğunuzun mutlaka bir bedeli var. Bazen doğru işler yapmak, açık yürekli olmak ve ezberleri bozmak ödüllendirme bir yerde dursun, beklenmedik karşılıklar bulabiliyor. Mevcut düzenin bozulmasından rahatsız olanlar, fırsatını bulduğunda belden aşağı vurmaktan asla çekinmiyor.
İlk notum Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu’nun yaptığı bir konuşmadan:
‘Başkanlık sisteminin demokratik bir yönetim modeli olduğu kanaatindeyiz. Bu sistemin siyasi istikrar doğurması, ekonomiye olumlu yansıması, başarılı bir kuvvetler ayrımı gibi avantajları bulunmaktadır. Yaşadığımız coğrafyanın zorluğu, gözetilmek ve halkımızın beklentileri değerlendirilmek suretiyle bunun anayasa yapımı sürecinde tartışılıp değerlendirilmesi ve sistemin gerekli olup olmadığına dair bir karar verilmesi hukuk devleti ilkesiyle çelişmemektedir.’
Danıştay Başkanları bizim sistemimizde kritik bir öneme sahip. Ama bir Danıştay Başkanı, ülkedeki hassas bir tartışma üzerinden bu kadar açık ve sözü dolaştırmadan beyanda bulunuyorsa, bu çok daha önemli sayılmalı.
Dahası da var. Sözgelimi yıllar yılı Türkiye’de siyasi iktidarların yaptığı her hamlenin önüne adeta bir set çeken, zamanın ruhunu okuma ve anlama konusunda hayli sıkıntılar yaşatan kurumlar, yavaş yavaş farklı bir çehreye bürünüyor. Danıştay’ın son dönemde geçmişin inatlaşmalarını bir kenara bırakıp çözüm ürettiği ve bunda da Hüseyin Karakullukçu’nun önemli bir payı olduğu malum.
Peki sonra ne oldu. Hatırlatalım; bir anda Başkan Karakullukçu’yu hedef alan bazı iddialar düştü bir gazetenin manşetine. Yan yana okuyunca hayli manidar görünüyor değil mi?
***
İkinci not, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’yla ilgili. Gümrükler, Türkiye’nin kanayan yarasıdır. Fakat dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, uzun zamandır gümrüklerle ilgili hayli sakin bir dönem yaşanıyor. Bu sakinliğin perde arkasında ciddi bir denetim ve etkin bir yönetim anlayışı var. Bakan Hayati Yazıcı, hukukçu olmasının da verdiği titizlikle koltuğa oturduğu günden bu yana bir an bile gözünü gümrüklerden ayırmadan çalışmalarını yürütüyor.
Bu başarının bir de perde arkası var. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı Ziya Altunyaldız, göreve geldiği andan itibaren yoğun bir tempoyla, belki de Türkiye’deki en zorlu süreci yönetiyor. Türkiye’nin ekonomide attığı dev adımlar, sadece bölgesinin değil, uluslararası ticaretin de en önemli merkezlerinden birisi haline gelmesi, gümrük kapılarını geçmişe oranla bin kat daha hassas hale getirdi.
Bir yandan kapılardaki bürokrasinin azaltılması ve hızlı hizmet verilmesi, bir yandan da muhtemel her türlü yanlışın, kaçakçılık vb önüne geçilmesi sanıldığından çok daha zor. Fakat Müsteşar Ziya Altunyaldız ve ekibi, gerçekten çok ciddi bir mücadele vererek Türkiye’nin önünü açıyor.
Altunyaldız’ın bu mücadelesi ve çalışması birileri tarafından dikkatle izlenmiş olmalı ki, geçenlerde bir hayali ihracat soruşturmasında zincirin ona ulaştığı iddiası ortaya atıldı. Ancak Müsteşar Altunyaldız, bir an bile beklemeden konuyu mahkemeye taşıdı ve önceki gün Ankara 5. Sulh Ceza Mahkemesi onu haklı bulan bir karar verdi.
***
Merak edenlere peşinen söyleyeyim. Hayatım boyunca ne Danıştay Başkanı, ne de Gümrük Müsteşarı ile tanışıp konuştum ve karşılaştım. Muhtemelen onlar da beni sokakta görseler tanımazlar.
Sadece başarının, gelecek öngörüsüne sahip olmanın ve açık yürekliliğin ülkemizde bedelsiz kalmadığına dikkat çekmek istedim. Bürokrasiyi çok eleştiriyorum, ama bu ilginç fotoğraf karelerini de sizlerin dikkatine sunmak istedim.
Dedim ya, her duruşun ve başarının bedeli ödül olmuyor ne yazık ki!