Yarın Nevruz. Muhtemelen Diyarbakır’da tıpkı geçen yıl olduğu gibi yine Abdullah Öcalan’ın mektubu okunacak.
Baharın müjdecisi Newroz bizler için artık barışın da müjdecisi. Asırlık bir sorunu, 30 yıllık bir çatışmayı barışla nihayete erdirmek şıpın işi olacak değil. Hele de sorun, tarafları aşan bir cesamete kavuşmuşsa, savaştan beslenen aktörler ve sözde barış severlerin fitneleri kol geziyorsa...
Bir seneyi geçti, asker ve PKK’lıların ölüm haberlerini almıyoruz. Asker anaları göz yaşlarıyla tezkere beklemiyor. Çocuğu PKK’ya katılmış anneninki de yürek! Onlar da çocuklarının dağdan ineceği günü bekliyor.
Fakat bu ahval herkesi mutlu etmiyor. Cemaat dahil mevcut legal-illegal siyasi aktörlerin sorunun çözümüne dair yaklaşımları ortada:
CHP çözüm sürecinin hiçbir aşamasında yapıcı rol üstlenmedi. Ne Meclis çatısı altında ne dışarıda müspet katkı sundu. Sonra da parti olarak süreçten dışlandıkları propagandası yürüttü.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ancak şimdi ve memleketi Dersim’de “Barış süreci kimsenin tekelinde değildir. Eğer bu topraklarda barış şahlanacaksa, bunu yapacak olan CHP’dir” diyebildi.
CHP’lilerin eskiden “F tipi yapılanma” dedikleri, devlet içindeki bu yapılanmanın araştırılması için Meclis’e dilekçe verdikleri bugün ise AK Parti karşısında ittifak ettikleri Gülen Cemaati’nin Kürt sorununa dair çözüm reçetesini de artık hepimiz biliyoruz; PKK ile yapılan görüşmeleri bahane ederek MİT Müsteşarını içeri tık, Taha Özhan’ın tespitiyle “daha çok PKK’lı öldür, daha çok KCK’lı tutukla”, daha çok dershane aç...
MHP’nin kafası net, demokratik açılımdan ihanet, çözüm sürecinden parçalanmayı anlıyor. Ya senin önerin ne? Cevap yok!
CHP mi muhatap?
Kafayı Başbakan’ın sert üslubuna takmış bir zevat var ki onlar için vatan toprağından terör dolayısıyla kan akmamış, memleketin yaylalarında PKK karargahı değil piknik çadırları kurulmuş, hiç önemli değil. Varsa yoksa Başbakan’ın sert üslubu. Doğudan çatışma haberleri gelmiyorsa batıdan gelsin, Diyarbakır sakinse Taksim hareketlensin... Olayları bu.
Allah’tan çözüm sürecinin imame taşları süreci nihayetlendirmekte kararlı, yoksa PKK-KCK saflarından gelen açıklamalar da Kürt halkına ihanetin ifadesi...
Kılıçdaroğlu’nun Dersim mesajıyla eş zamanlı olarak KCK yönetimi de “AK Parti’nin çözüm sürecinin muhatabı olmaktan çıktığını” duyurdu. Neyse ki ne Kılıçdaroğlu’nun ne KCK’nın kurdukları bu cümlelerin alıcısı yok ama maalesef satıcısı çok...
Gülen Cemaati’nin gazete ve televizyonlarında PKK’nın 30 Mart’tan sonra özerklik ilan edeceği, bunun sözünü AK Parti’nin verdiği, barışın “yeni aktörünün CHP” olduğu haberleri yapılıyor.
Barış işte bu alavere dalaverelere rağmen gelecek.
Bu arada Kürt sorununun çözümü adına sivil toplum ve düşünce kuruluşları da besleyici bir birikim oluşturuyor. Hem yol temizliği adına yol gösterici bir birikim oluşuyor hem de çözüm adına biz ne ürettik sorusuna cevap olacak bir literatür meydana geliyor.
Çözüm sürecinin birinci yılında neleri yaptık, neleri yapamadık ve daha neler yapmalıyızın tespiti amacıyla 18 Mart’ta Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde bir çalıştay gerçekleştirildi. Başkanlığını Orhan Miroğlu’nun yaptığı Tarih ve Toplumsal Hafıza Koordinatörlüğü’nün bir faaliyetiydi.
Sürecin sosyo-psikolojik boyutunun yarattığı imkan ve engellerin neler olduğundan 30 Mart’tan sonra atılması gereken adımlar kadar bir dizi husus dile getirildi.
Bugüne kadar çözümün konuşulduğu pek çok toplantıya katıldım. Önceden çatışma sebebi olan birçok husus artık suhuletle konuşulabiliyor, bunu gördüm.
Ne Kürtler ne de bir bütün olarak Türkiye barıştan vazgeçer. Barışın en büyük teminatı Kürt halkı.
Sürecin sosyo-psikolojik boyutunun yönetilmesi de çözüm için hayatı önemde.
BDP’lilerin “hemen şimdi” dedikleri MHP’lilerin “asla olmaz” dedikleri bir sarkaçta bütün Kürtlere “bu bayrak sizin, bu devlet sizin, bu vatan sizin” diyebilen bir siyaset çözebilir bu sorunu.