2021 yılında, California Üniversitesi'nden bir grup araştırmacı çatışma çözümleri ve barış üzerine bir araştırma yaptılar. Farklı alanlarda ve farklı disiplinlerdeki 30 akademisyen, toplumsal ve uluslararası barış hakkında, farklı bölgelerde, çok alanlı ve çok disiplinli bir metotla çalışma yaptılar. Çalışmaları halen devam ediyor...
Raporlarına göz attığımda dikkatimi çeken bir kavrama rastladım, zaten çalışmanın ilk tespiti de buydu; 'barışa yönelik dikkatsizlik'. Günümüzde sıkça görülen ezici savaşlar, zehirli ırkçılıklar ve pervasız düşmanlıklar göz önüne alındığında, bugün dünya çapında, aynı anda, çok sayıda sürdürülebilir barış anlayışını benimseyen toplum olduğunu da duymak, evet ilk bakışta şaşırtıcıydı. Çünkü biz haberlerde, sosyal medyada, hukuk davalarında, güvenlik konusunu tartışırken veya diplomatik müzakerelerde tüm dikkatimizi savaşlara ve çatışmalara yöneltiyorduk, savaş ana gündem iken, neredeyse barış konusunda hiçbir merak, dikkat, özen sahibi değildik. (barışseverlik gibi aşağı yukarı hemen herkeste olan söylevseverlikten değil barışa dair samimi dikkat, özenden bahsediyorum) Küresel ve ulusal medyaların dikkatini çeken şey savaşlardı çünkü, barış ve sükunet değil.. Ne yazık ki daha barışçı toplumlarla ilgili araştırmalar nadir olduğu için, onlar hakkındaki anlayışımız da sınırlıdır. İnsanlar daha çok korkulan şeyleri (nükleer savaş, doğal afetler, kanser, depresyon, şiddet ve savaş) inceler ve bu nedenle barış kavramı çoğunlukla ve ancak, savaş bağlamında veya sonrasında incelenir.
Halbuki yeryüzünde komşu oldukları halde 200 yıldır savaşmamış ülkeler de mevcuttur.
Kendi sınırları içinde veya dışarıda, komşularıyla barış içinde nasıl bir arada yaşayacaklarını çözmeyi başarmış toplulukların varlığı, halen dünya barışı hakkında ciddi birer umuttur. Bu basit gerçek, insanların doğuştan toprak sahibi olmaya karşı hırslı ve her an savaşa hazır olduklarına dair yaygın olarak kabul edilen inancı doğrudan çürütür. İnsan insanın kurdudur genel kabulünün ötesinde yaşayan toplumlar ve ülkelerin oluşuna dikkat çekmemiz gerekiyor. Onların kurabildiği toplumsal ahengin koşullarına bakmamız ve ilham alarak, yeni çağın yeni sorunlarına ışık tutmayı denememiz çok mu zor? Bu, 'barışa yönelik dikkat' konusunu, toplumlarımızda, yaygınlaştırmamız gerekiyor.
Barış sistemleri, birbirleriyle savaşmayan komşu toplumların kümeleridir ve bu tür savaşmayan sosyal sistemlerin antropolojik ve tarihsel örnekleri, zaman içinde ve dünya çapında mevcuttur. Örneğin Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'da, Balkanlarda, Kafkasya'da ve Ortadoğu'da, özellikle Kudüs'te farklı dinlere, farklı milletlere, farklı kültürlere sahip hinterlandında barışın hakim olması konusunu incelememiz ve feyz almamız gerekiyor.
Keza günümüzden verebileceğimiz örnekler içinde, beş İskandinav ülkesinden hiçbirinin 200 yılı aşkın bir süredir savaş alanında birbirleriyle karşılaşmamış olması değerli bir tecrübedir. Barış sistemlerinin günümüz örnekleri arasında sözgelimi; 1848'de İsviçre'yi oluşturmak üzere birleşen İsviçre kantonları, Avrupa Birliği üyeleri yer almaktadır. Her birisinin arka plandaki öyküsü, sosyolojik özgeçmişi evet elbette farklıdır bu barış topluluklarının... Ama niçin örnek alınmasınlar?
Tek başına barış sistemlerinin varlığı bile, toplumların komşularıyla muhakkak savaşmaya meyilli olduğu varsayımına meydan okuyor.
Toplumsal ve küresel barış konusunda raporda dikkatimi çeken ikinci tespit: Barış sadece şiddetin ve savaşın yokluğu değil, birbiriyle iyi geçinen, toplumsallaşma yanlısı insanlar ve grupların varlığı demektir. Yani bir tür barışın sürdürülebilirliği ile ilgili pratikler konusudur önemli diğer tespit... Toplumsallaşmış ve diğerleriyle iyi geçinmeyi, nezaketli dili tercih eden insanlar ve sivil örgütler ne kadar fazla olurlarsa, toplumlarda karşılıklı işbirliği, paylaşım ve saygı gibi kavramlar, güçlenecektir. Barışı sürdürmek olumlu etkileşim sayesinde olacaktır. Ülkelerin birbiriyle iyi ilişkileri, bu bağlamda çok değerlidir, bayram veya kutlama gibi sade mevzular bile iyi ilişkilerin başlangıcında yer alır..
Yine rapordan okuyabildiğim kadarıyla; ülkeler ve toplumlar arası barış sisteminin temelinde:
-Açık ve şeffaf yönetimler, kurumlar vardır.
-Halk iradesine önem veren demokrasiler vardır
-İnsan haklarına saygı söz konusudur.
-Adalet mekanizmalarının işlerliği mevcuttur.
-Kamusal hak ve hizmetlere erişim imkanı vardır.
-Geçmişte yaşanmış travmaların etkili şekilde tedavisi için çalışılmıştır.
-Gençlerin karşılıklı etkileşimi, eğitim ve turizmde oluşacak imkanlar önemlidir.
-Barışa emek veren sivil toplumların politize olmadan güçlü oluşu önemlidir.
-Serbest bilgi akışı, iletişim imkanlarının çeşitliliği önemlidir
-Medyanın doğru haberleşmeyi hedef almasının yanı sıra, barış konusunda dikkatli bir dil kullanması çok önemlidir.
-Karşılıklı sürdürülebilir kalkınma politikaları önemli bir köprüdür.