Yazılarımın müdavimleri bilirler ama, tekrarlamakta yarar var: Kişisel tartışma konularından biraz uzak limanları tercih eder yapım var. Olayların perde arkasına süzülüp, kamuya bilgi aktarmaktan keyif alıyorum. Özellikle isim vererek polemik konusu açma gayretini göstersem de beceremem... Ama, Taraf Gazetesi’nin manşetinde gördüğüm bir istifa haberini anlamakta güçlük çektiğim için değinmeden geçemedim...
Murat Belge, ülkenin her fikrinden insanlar ile birlikte üstlendiği son derece kritik “akil adamlık” görevinden son saniyede istifa ettiğini açıkladı.
Telaşla yazısını okudum, çünkü, hepimizin üzerinde titizlikle titrediğimiz “barışsüreci”ne özellikle siyasi otoriteden bir engelleme veya Belge’nin hoşlanmadığı bir adım geldi sandım. Öyle değilmiş. Murat Belge, bu görevinden, Başbakan’ın Gezi Parkı olayları ile ilgili son açıklamalarından duyduğu rahatsızlık nedeniyle istifa etmiş!.. “Hakarete uğramış hissediyorum” diyor ve bir barış süreci devam ederken Başbakan’ın herkesle kavgalı görüntü vermesini kabul edilir bulmadığını ifade ediyor.
Şaşırdım...
Çünkü “akil adamlık” çerçevesinde üstlendiği görev ile istifa gerekçesi arasında hiçbir bağ yok!.. Eğer hükümet, PKK’nın yurtdışına çekilmesi ve 30 yıldır süren kanlı çatışmaların durdurulması yönünde verdiği sözlerden caymış olsa, istifayı anlayacağım, hatta, haklı bulacağım, yanında yer alacağım. Ama gerekçe güneydoğudan Taksim Meydanı’a savrulmuş!..
Bence istifa kurgusu biraz yanlış olmuş...
Nitekim, üstlendiği görevi sonuna kadar sürdürmekte kararlı Deniz Ülke Arıboğan’ın Belge’ye dönük “kendini demokrat, kalanları da hükümetin Gezi tutumunu destekleyen yandaş konumuna soktun ya, ne desem bilmem” yönündeki sitemi de haklı görünüyor...
Elitist tavır...
Belge’nin çıkışını, üstelik sol kanat bir aydından gelmesi nedeniyle hayli yadırgadım...
Hiçbir şey, ama hiçbir şey, bugün, Türkiye’de kalıcı barışı sağlamak, memleket evlatlarının can güvenliğini garanti altına almaktan daha önemli olamaz.
Gezi Parkı olayı, normal demokrasilerde pek çok kez yaşanabilecek, Başbakan Erdoğan’ın tepkisi de bir o kadar tekrarlanabilecek gelişmelerdir ama, bir barışumudunu 30 yıl sonra yakalamış olmak, ayrı bir değerdir.
Kendilerini “Beyaz Türkler” olarak adlandıran (daha önce de yazmıştım, bence, ırkçı bir yaklaşımdır) aydın kesimin elitist penceresinden baktığınızda Başbakan’ın Gezi Parkı’na dönük üslubunu eleştirebilir, bu görüşlerinizi de kamuoyuyla paylaşabilirsiniz. Ama, “herkes Erdoğan’a salvo atışındayken ben geride kalmayayım” tarzı bir görüntü veren istifa adımını atmak, bana, Hoca kusura bakmasın, pek hakkaniyetli gelmedi.
İşin şakası yok...
“Barış süreci” olarak adlandırdığımız gelişmenin şakası yok...
Ya, bu konuda kararlılığını sürdüren Abdullah Öcalan ile bu işi tamamlayıp Anadolu coğrafyasının insanlarını omuz omuza feraha çıkartacağız, ya da gelecek kuşaklarımızı, asıl nedenini kendilerinin bile unutabileceği uzun ve kanlı bir hesaplaşmanın içine sürükleyeceğiz...
PKK hareketini başlatan kadro, Öcalan dahil, yaşlanıyor. Bu insanların devre dışı kalabileceği bir süreçte, hareketin arkadan gelen genç kadrolarının ne tür bir rota çizeceğini ise bilmiyoruz. Ama çekilen grupların içinden bilgi aktaran meslektaşlarımızın haberlerine göre, liderlik emriyle çekilen PKK’nın genç kadrolarının önemli bir bölümünün bu sürece henüz ikna olmadığı, güvenmediği de anlaşılıyor...
Bu nedenle en kritik andan geçiyoruz... Kimin ne tür bir kışkırtma ile karşımıza çıkacağı, ne tür bir olayın hepimizde derin hayal kırıklıkları yaratacağını bilemiyoruz...
O zaman, duygulara değil akla ihtiyacımız var, istifa beyan ederken bile...
Türk Bayrağı...
Bir milletin bayrağının, küresel alanda, kendisinden çok uzaklarda yaşayan ulusların metropol meydanlarında siyasi ifade amaçlı dalgalanması kabul edelim, keyifli bir gelişme...
Türk bayrağı, son yıllarda giderek, başka ulusların düşüncelerini ifade etme amaçlı kullandıkları bir kavrama dönüştü. Gazze’de Türk bayrağı anti-emperyalist, anti-siyonist bir kimlik taşır... Kosova’da, Saraybosna’da, hırpalanan Balkan uluslarının arkasındaki güçlü dostun sembolüdür. Afrika’da sömürgecilerden bıkmış insanların “bizim beyazlar” olarak nitelediği bir ulusun onur gösterisidir... Bir karar alalım, iç politika tartışmalarından uzak tutalım onu...