Benzeri deneyimler geçiren pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de insanlar PKK şiddetini çözülmesi gereken tek sorun olarak görmekte, her şeyi ya devletten ya da silahlarını bırakacaklardan beklemekte. Oysa şiddetin bitmesi için siyasetin başlaması, şiddet kullanılarak savunulan taleplerin demokratik bir ortamda tartışılabilmesi şart.
Bu da ancak bizim değişmemiz, bu ülkeyi oluşturan çoğunluğun “ötekini” kendinden biri, en azından kendine benzeyen biri olarak kabul etmesiyle mümkün. Böylesi bir kabul de geçtiğimiz yıl Routlege’dan “Reconciliation after Terrorism” (Terörizmden sonra Uzlaşmak) adlı bir derleme referans kitap yayınlayan Judith Renner ve Alexander Spencer’e göre hiç kolay değil.
***
Çünkü yıllarca birbirini dışlamış, şeytanlaştırmış olan insanların yeniden bir arada yaşaması, birbirinin anlam dünyasına hitap eden şeyler söylemesi çok zor. Çatışmanın doğurduğu söylemle barış yapmak, bir arada yaşamayı özendirmek imkânsız. “Bebek Katili” sıfatı yakıştırdığınız bir insanın aynı zamanda barışın taşıyıcısı olabileceğini düşünmek bile pek çokları için olanaksız.
Bir arada yaşayabilmek için bütün zihniyet haritamızın değişmesi gerekiyor. Sadece düşünümüzde şeytanlaştırdığımız “teröristlerle” barışıyor olmamız da yetmiyor, aynı zamanda terörizme neden olan sorunu da çözmemiz gerekiyor. Kürt sorunu deyip sorumluluğunu üstümüzden attığımız şey aslında bizim sorunumuz, yani bu ülkenin çoğunluğunun sorunu.
Kurguladığımız hayali cemaat ne yazık ki Kürtleri dışladı. Onları görmezden geldi, kimliklerini inkâr etti. Bizler inkârı temel alan bir anlayışla yetiştik, doğal olanın yaşadığımız sistem olduğuna inandık. Çoğumuz hala daha da inanmaya devam ediyor. Ama barışmak, uzlaşmak, Kürt sorunumuzu çözmek için anlayışımızı da değiştirmemiz, yeni bir Türkiye kurgulamamız ve kurmamız gerekiyor.
Tabii ki tek değişmesi gereken kendini Türk sayanlar değil. Kürtlerin de değişmesi şart. Bu yüzden kuruluş aşamasındaki tüm tereddüt ve tartışmalara rağmen Perşembe akşamı Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya gelen “Akil İnsanlar” grubuna çok iş düşüyor. Onlar belli ki kendilerine sağlanacak imkânlarla ama içeriğine “devletin” müdahalesi olmadan Türkiye’ye değişimin faziletlerini anlatacaklar, hükümetin üstündeki yükü hafifletmeye çalışacaklar.
Eminim grubun kompozisyonu, yapısı, hiyerarşi, işlevi üstüne çok şey söylenecektir. Başkanlarının, başkan yardımcılarının, sekreterlerinin atamayla gelmesi demokratik anlayışa aykırı bulunacaktır. Yapacakları açıklamalar, düzenleyecekleri toplantılar didik didik edilecek, onlar üstünden süreç yıpratılmaya, iktidar zorlanmaya gayret edilecektir.
Medya, grubu büyük ölçüde magazin değeri üstünden okuyucusuna, seyircisine sunacaktır. Fakat kim ne derse desin böylesi bir grup Türkiye’nin değişmesine, kendini yeniden tanıması ve tanımlamasına katkıda bulunacaktır.
Onlar görüldüğü kadarıyla PKK ile devlet arasında arabuluculuk yapmayacaklar. Geri çekilme sürecini gözlemlemeyecekler. Ama çok daha önemli bir iş yapacaklar, zihniyet devrimizi gerçekleştirmemize öncü olacaklar, değişimin toplumsal kolaylaştırıcılığını üstlenecekler.
***
Aslına bakarsanız şimdiden etkileri hissedilmeye başlandı bile. Medya onlar üstüne yoğunlaşmışken, İmralı’da yeni bir mutabakat sağlandı, militanların sınır dışına silahlarını bırakarak çıkmaları üstünde uzlaşıldı. Dünyanın başka pek çok yerinde aracılar marifetiyle aylar, hatta bazen yıllar sürebilecek görüşmeler bir çırpıda yapıldı, tıkanıklık MİT marifetiyle aşıldı. İnsanlar akillere odaklandığı için değişimi, yöntemi tartışamadan içselleştirdi.
Ve dikkat ettiyseniz her iki taraftaki siyasi söylem de değişmeye başladı. Kendini yeniden kurgulayan Türkiye yeni bir siyasi asgari müşterek de buluşmaya doğru yol alıyor, 63 kişilik grup da tarihi misyonunu yerine getirmek için hazırlanıyor. Önlerinde sayısız engel var. Ama grubun kompozisyonu bunlardan biri değil...