Barış bahsinde konuşanlar türlü türlüdür.
Kabaca üç kesimden bahsetmek isterim.
Bir: Sahiden barış isteyenler.
Bu kesime mensup olanlar koşulsuz bir biçimde her türlü şiddete ve teröre karşı çıkarlar.
Şiddet/terör nerden gelirse gelsin hiçbir “ama”nın arkasına sığınmadan şiddetin/terörün bizatihi kendisine karşı çıkarlar.
İlkesel ve tutarlıdırlar.
İki: Barış satanlar.
Ne zaman bir şiddet/terör olgusu belirirse hemen tezgâhlarını açarlar.
Son kullanım tarihi geçmiş ne kadar laf varsa hepsini toplumun üzerine boca ederler.
Suçlu-suçsuz ayrımı yapmadan barışın bizatihi kendisini satarlar.
Aslında barışı sahiden istedikleri için değil, barış üzerinden kendilerini gündemleştirmek ve barış üzerinden kazanmak için sahne alırlar.
Sesleri çok fazla çıkar.
Barışı satarak kendilerine kazandıranların başkaca bir ilkesi yoktur.
Üç: Barışın sırtından geçinenler.
Beklerler ki bir şiddet/terör ortaya çıksın ki onlar da boy göstersinler.
Onlar da hiçbir zaman suçlu-suçsuz ayrımı yapmazlar.
Kimin barışı bozup bozmadığıyla da ilgili olmazlar.
Herkese akıl verirler.
Herkesin yanlış yaptığını söylerler.
Daha doğrusu iki tarafın...
Yani çatışan tarafların...
“Barışın!” derler boyuna.
Ama sahiden istedikleri barış değildir.
Çünkü barış olduğunda onlar varlık nedenlerini yitirirler.
Şu sıralar sıkça konuşulmaya/dillendirilmeye başlandı barış.
Varın siz tespit edin kimin nerde durduğuna.
Ve hangi kategoriye dahil olduğuna...
***
Demirtaş’ın PKK terörünü kınamaması üzerinden yapılan haklı eleştiriler şimdilik bu yazının konusu değil.
Demirtaş sonuçta Kandil/PKK bağlantılı bir siyasetin taşıyıcı aktörü.
PKK terörünü kınamaması da, hatta meşrulaştırması da anlaşılabilir bir durumdur kendi konumu açısından.
Peki sabah akşam ağzından barış kelimesini düşürmeyen Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibilere ne demeli?
Cemal’in silahların bırakılması sürecinden nasıl rahatsızlık duyduğunu herkes biliyor.
Kandil’e koşup ne tür telkinlerde bulunduğunu da...
Malumu ilam cinsinden cümleler kurmak o yüzden gereksiz.
Çözüm sürecini bozan Kandil olmasına rağmen bu suçu Cumhurbaşkanımızın üstüne nasıl yıktıkları da...
Çandar’ın geçenlerde çıkan bir yazısında alenen PKK terör eylemlerini “suçlu” ilan ettiği Cumhurbaşkanımız üzerinden nasıl meşrulaştırmaya çalıştığını okuduk.
Çandar’a göre tek suçlu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve politikalarıdır.
Erdoğan’ın politikaları bu sonucu doğurdu diyor alenen ve resmen.
Dolayısıyla PKK’nın da misilleme hakkını kullandığını söyleyecek kadar ileri gitti.
Cemal ve Çandar gibilerin yanında Demirtaş sahiden “cici çocuk” kalır.
Lafı uzatmaya gerek yok.
Liberal-sol seçkincilerin “barış” bahsinde hangi akıl hattında bulundukları ortada.
Sorun Kürt Demirtaş’tan kaynaklanmıyor sadece.
Bunu görmek lazım asıl.
Kürt Demirtaş’ların akıl hocaları Paşa torunları.
Sahici “Beyaz Türkler” yani...
Bu ülkede bir de böyle bir “Türk sorunu”muz var işte...
Erdoğan ve AK Parti ile hesaplarını Kürt Mehmet’lerin kanı üzerinden görmeye çalışan bir güruh var ki ağızlarından ne hikmetse “barış” ve “çözüm” kelimesini de hiç düşürmüyorlar.
***
Herkesin “barış” bahsinde ne dediği ortada.
Kimin sahiden barış isteyip istemediğine varın siz karar verin.
Sizce Çandargiller, Cemalgiller, sonradan bu kafileye eklemlenmiş Bulaçgiller “barış” bahsinde hangi kategoriye giriyorlar?