Kuzum, kusura bakmayın ama ne oldu sahiden? Gerçekten balık hafıza mısınız?
Bu heyecanlı telaşınız, bu anlamakta zorlandığım garip sevinciniz de neyin nesidir Allah aşkına?
Hele bir sakinleşin, derin bir nefes alın; nihayet özgürlüğüne kavuştu hasretiyle adam ‘Genç subaylar rahatsız’ manşetini atan adam.
Dahasını; bizzat kendi günlüğünden bir anekdotla hatırlayalım:
Yer Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesisleri (JEST). Yine günlükten anlaşıldığına göre ‘ülkenin kaderinin’ konuşulduğu ortamda günlüğün sahibi yalnız değil kendisi gibi ‘bağzı gazeteci!’ arkadaşları da var.
Ancak ‘sohbet ortamının’ iki aktif konuşanı var; Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur ve Mustafa Balbay!
Şener Eruygur misafirlerine şu konuşmayı yapıyor: ‘Arkadaşlar şöyle bir araya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım....’
Eruygur’a ‘Nedir, nasıl bir şey düşünüyorsunuz?’ sorusu Balbay’dan geliyor ve konuşmanın devamı da zaten ikisi arasında geçiyor.
Eruygur: Benim düşüncem şu; birçok dernek var, gazeteciler var, bunları bir araya getirmek gerekiyor. Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra 20 olur...
Balbay: Valla Paşam bu dediğiniz sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor.
Balbay’ın şikayetçi olduğu ‘1 Numara’ dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök!!
...
Ve gazeteci Balbay, Eruygur Paşa’ya ne yapması gerektiğini şu sözlerle anlatıyor: ‘Olur, olmaz ayrı konu, şöyle bir senaryo düşünüyorum. Şimdi siz de söylediniz kuvvet komutanları blok, 4 kişi... Altında ordu komutanları, orgeneraller, korgenerallar blok, onun altında tümler, tuğlar, blok, hepsi bir araya gelse ve dese ki; ‘sizinle olmuyor.’ İşte Kara, Genelkurmay olur, siz de Kara’ya geçersiniz, İzmir’deki Jandarma olur, İstanbul’dakini de artık ne yaparsanız...
Eruygur: Ya o, siz gidin derse!
Balbay: Diyemez. Tümünüzü nasıl karşısına alır.
***
Ne bir eksik ne de bir fazla. Evet, günlerdir ‘hoş geldin’ dediğiniz adam Allah rahmet eylesin ne Mandela, ne de çıktığı yer de Pollsmor Cezaevi!
Günlerdir, Balbay’ın neyle suçlandığı unutulup, bildiğiniz darbeciden bir kahraman yaratılmaya çalışılıyor. Ayıptır yahu.
Tamam, sonuç ortada, Türk hukukunun uzun tutukluluk nedeniyle yarattığı tuhaflıklar hepimizin malumu.
Ama bu işte başka tuhaflıklar yok mu?
Balbay, 26 Aralık 2012’de AYM’ye, bireysel başvurusunu yapmış. Mahkeme de başvuruyu değerlendirmiş. Ne ala!
Fakat kamuoyunun bu kadar önem atfettiği bir davada, uzun tutukluluk nedeniyle yapılan başvuruyu tam 1 yıl bekletmiş ve Balbay’ı Ağustos ayında Ergenekon Davası’nda 34 yıl 8 ay hapis cezası verildikten sonra karar vermiş!
Diyelim ki AYM doğru karar verdi ise iyi de niye Ağustos’tan önce değil de şimdi?
AYM neyi bekledi?
AYM’nin tahliyesine göre gidip TBMM’de yemini eden ve ‘dokunulmazlık’ kazanan CHP milletvekili Mustafa Balbay için bu kez de yargı cezasını onarsa durum ne olacak?
TBMM’in çatısı altında Balbay’ın ellerine kelepçe takılarak mı çıkartılacak?
Ortadan kalkan sebepler nedir, Balbay’ın olağan şüpheli oluşu mu, yoksa hakikaten seçilmiş hükümeti devirmeye yönelik teşebbüs suçu suç olmaktan mı çıktı?
Ne yapalım AYM böyle karar verdi ‘hukuka saygı duymak gerekiyor’ mu diyelim?
Hukukçu değilim ancak vesayetlerle boğuşan şu ülkenin hukuktan da hukukçulardan ne çektiğini gayet iyi biliyorum. Ama kamuoyunu, halkı bu kararın siyasal olmadığına nasıl ikna edeceklerini de çok merak ediyorum.
Ha sakın şimdi çıkıp da ‘Siz tutukluların tahliyesini istemiyor musunuz, nasıl bir vicdanınız var, hapiste mi çürüsünler’ demeyin, yemezler!
Tekil bir olay olarak ele alındığında suçu ne olursa olsun, suçlu kim olursa olsun 5 yıla yakın bir süre tutukluluk insan haklarına, kamu vicdanına, toplum değerlerine her şeye aykırı. Nitekim hükümet üyeleri başta olmak üzere vicdan sahibi herkes bunu dile getirdi.
Uzun tutukluluk ve tutuklama tedbiri ile yaşanan sorunları elbette konuşacağız, bu sorunların yaşandığı bir ülkede tam demokrasiden bahsedemeyiz elbette.
Ama bunu hükümeti devirmek gibi bir suçtan 34 yıl ceza almış birisinin üzerinden yapmayalım isterseniz.
Alın işte ‘aramıza hoş geldin’ dediğiniz adamın TBMM çatısı altında ilk icraatı da Demokratikleşme Paketi’yle yürürlüğe giren düzenlemelere karşı hazırlanmış olan ‘ulusalcı bildiriye’ imza atmak oldu.
Ben bu tahliyenin 28 Şubat davası ile ilişkisi olup olmadığını, yargıda vesayet kurmaya çalıştığı söylenen çevrelerle ilişkisi olup olmadığını gerçekten merak ediyorum.
Ama siz bunu merak etmiyorsanız, buyurun etkisi 20 yıl sürecek bir darbeye destek vermeyi yok hükmünde sayalım ve Balbay da aranıza ‘hoş gelmiş’ olsun!
Ayıptır.