Anthony Hopkins bugünlerde Hitchcock filmiyle konuşuluyor. ‘Bakmayı bilen’ bir oyuncu Hopkins. Yansıtmak istediği duyguyu bakışlarıyla izleyiciye yüzde yüz geçirebilir. 75 yaşındaki ‘sir’ unvanlı oyuncu, yönetmenlikten sonra besteciliğiyle gündemde.
İYİ oyuncu fosfor gibidir, kötü filmin karanlığında bile parlar. Bu hafta gösterime giren 360 filminde Anthony Hopkins’i izlerken aklımdan böyle bir cümle geçti. 360 kötü bir film değilse de Hopkins’in parıltısına layık olduğu da söylenemez. Bu parıltının somut kanıtları, belgeleri var! Bir Oscar, iki BAFTA ve çok sayıda eleştirmen derneği ödülü sahibi Hopkins’in adaylıkları da az değil. Dört kez Oscar’a, beş kez BAFTA’ya, altı kez Altın Küre’ye aday gösterildi. Televizyon dizilerinden ödülleri ve adaylıkları da cabası!
Nasıl parlıyor diye soracak olursanız, her şeyden önce Hopkins bakmayı bilen bir oyuncu. Yansıtmak istediği duyguyu bakışlarıyla izleyiciye yüzde yüz geçirebilir. O gözlerini kısışı, ağzını eğrilterek buruk gülüşü, yüksek alnını bazen kaşlarını çatıp bakışını karartmak, bazen başını kaldırıp uzaklara dalıp hülyalanmak için kullanışı yok mu!
360’ta kızını kaybetmiş babanın pişmanlığını, Kuzuların Sessizliği’nde kadim kötülüğün vücut bulmuş halini nasıl da insanın içine işleyen bakışlarıyla anlatır! Karşılaştığımız en sevecen ya da en korkunç varlık, Picasso veya Nixon olduğuna inandırabilir bizi! Hitchcock’da sinema tarihinin büyük ustasını, Andy Garcia’nın yapımı devam eden Hemingway&Fuentes’inde ünlü yazarı da aynı ustalıkla canlandıracağına kesin gözüyle bakabiliriz sadık hayranları olarak! James Ivory’nin Howard’s End ve Günden Kalanlar filmlerindeki performansları içinse yorum yapmak kolay değil, hangi sıfatı kullansak onun oyunculuğundaki incelikleri ve nüansları karşılamayacak ve klişe olacak! Anthony Hopkins o karakterleri içten içe yanarak oynar sanki. Hepsinde ona mükemmel performansın kapısını açacak anahtarı bulmayı başarır ve detone olmaz. Zorro’nun akıl hocasını da Shakespeare’in Titus Andronicus’u kadar yetkin biçimde yorumlar! Her zaman çok iyi yönetmenlere ve çok iyi senaryolara denk gelmediğine göre sezgileri çok gelişmiş bir oyuncu olmalı. Daha derinden gelen bir itki de var gibi...
Sanki olduğu kişiden rahatsızlık duyar ya da ondan sıkılır da üstlendiği her role dört elle sarılıp bir süreliğine o karakter olmayı tercih eder! Galler’in Port Talbot kasabasında geleceğinden endişeli ergenin huzursuzluğunu hala üzerinden atamamış gibidir. YMCA’de keşfettiği tiyatro yeteneği ona Royal Welsh College of Music and Drama’da burslu öğrenim fırsatı tanıyınca hayatının amacı belirlenmiştir oysa. Sir Laurence Olivier sanat yönetmeni olduğu dönemde onu Ulusal Tiyatro’ya kabul eder. Ardından anlı şanlı Old Vic’te sahneye çıkar. Shakespeare oynar elbette! Rol aldığı ilk sinema yapımıysa Özgür Cinema ustalarından Lindsay Anderson’ın kısa filmi The White Bus (Beyaz Otobüs) olur. İlk uzun metrajlı filmiyse Aslanyürekli Richard’ı canlandırdığı The Lion in Winter’dır; Peter O’Toole ve Katharine Hepburn ile rol alır Anthony Harvey’in yönettiği bu filmde.
SIKILGAN AKSİ, YALNIZ VE SUSKUN
Özel hayatı ise çalkalanır durur. Elinden kadeh düşmez, alkolik olmuştur. İlk eşi onu terk eder. Macbeth prodüksiyonundan ayrılmak zorunda kalır. O da önce alkolü bırakır sonra ülkesini ve Londra sahnelerindeki kariyerini. 1972 yılında Young Winston filmdeki Lloyd George rolü onu beyazperde de ışıldatmıştır. Geleceğini sinemada görür ve Los Angeles’a yerleşir. Britanya’da kuşağının bütün parlak aktörleri sinema kariyerlerine rağmen memleket sahnelerini kale gibi savunurken Sir Anthony’nin ABD’ye yerleşmesi ve bir Hollywood starı olarak yaşaması da şaşırtıcı niteliklerinden biridir. Geç gelen şöhretin sefasını sürme isteği belki... Kim bilir? Bir söyleşisinde o dönemde Londra’yı depresif bulduğunu ve Donald Duck’ın ülkesine gitmek istediğini söyler!
Sıkılgan, zaman zaman aksi, fazla arkadaşı bulunmayan, yalnızlığı tercih eden, sıkıntıya gelemeyen, bir yönetmen ona fazla müdahale ettiğinde seti terk eden, evinden çıkıp eğlenmeyi sevmeyen, söyleşilerden kaçınan, basın toplantılarında gereğinden fazla tek sözcük etmeyen bir adamdır. Bir oyuncu için dezavantaj olan bu huylara sahip olduğu tecrübeyle sabittir, ender söyleşilerinde kendi de açıkça ifade eder.
AKLIM OLSA KONSERVATUVARA GİDERDİM
Sir Anthony’nin kendi yazıp yönettiği August damaklarda hoş bir lezzet bırakmıştı ama Slipstream aynı duyguyu vermeyince 2007’den bu yana onu yönetmen koltuğunda göremedik. Ama besteciliğiyle bizi şaşırttı! Gençliğinden beri yaptığı besteleri CD ve MP3 formatında yayınladı. Aklım olsa konservatuvara giderdim diyen Hopkins’in gönlünde yatan gerçek aslan müzik imiş meğer! Ama sinema onu başka sanatlara yar etmez! 75 yaşındaki aktör önümüzdeki iki yılda birçok kez karşımıza çıkacak kadar gözde hala...