Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden sonra başlayan sistem krizi, Sayın Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde dışa vurmaya başladı.
Bu travmanın ağır bir krize dönüşmesini önlemek için bu hükümet değişikliği yapıldı.
Ancak bu değişiklik sadece ‘ağrı kesici’ etkisi yapabilir.
Kalıcı çözüm ancak “neşterli” bir müdahale ile mümkündür.
Bu da Türkiye’yi çıkmazdan çıkaracak bir yönetim değişikliği demektir.
Nasıl bir düzen kurulmalı?
Siyasi istikrarı sağlayabilen, bölgenin değişkenliğine uygun; dinamik bir yapı Türkiye’nin olmazsa olmazıdır.
Siyasi istikrar çok önemlidir ve hep aynı partinin iktidarda kalması değildir.
Seçimler zaten iktidarı değiştirmek için yapılır.
Sizin sisteminiz A partisini iktidardan indirip B partisini getirebiliyorsa mesele yoktur. Ancak, mevcudu kolayca deviren ama yerine hiçbir şey koyamayan aciz yönetim biçimleri, herkesin gözü olan bu topraklar için bin yıldır ödediğimiz bedeli sıfırlayabilir.
13 yıllık tek parti iktidarından sonra, 7 Haziran’da koalisyon bile kurulamayan bir ülkeye dönüşüverdiğimizi unutmayın.
Cazip yalanlarla halktan çalınan sadece yüzde 4 oy ile bir istikrarsızlık çukuruna yuvarlanıverdik.
Bakmayın bu kâbusu kolay atlattığımıza. Sayın Erdoğan, Meclis’in tamamının muhalefetine rağmen yeniden seçim için direnmeseydi, şimdi iç ve dış düşmanlarımızın elinde oyuncak olan bir ülke durumundaydık.
Dolayısıyla ordu beslemeye bile gerek duymayan pembe dünya ülkelerine layık bu parlamenter sistemin bize göre bir yönetim biçimi olmadığı ortada.
Atatürk’ün düzenini değiştirdiler
Zaten Mustafa Kemal ve arkadaşları da, kurtlar sofrasından hiç düşmeyen bu güzel ülkemizin bütünlüğünü ve bağımsızlığını muhafaza etmek için azami dikkat sarf etmiş, her ayrıntıyı buna göre değerlendirmişler.
Nitekim 1924 Anayasası, partili cumhurbaşkanlığını öngörüyordu ve Atatürk ve İsmet İnönü Köşk’e çıktıktan sonra da CHP’yi yönetmeye devam ettiler.
Peki bu düzen ne zaman değişti?..
1946’da tek partili dönemin sona ermesiyle 1950 yılında artık iktidarı da, partili cumhurbaşkanını da rüyasında göreceğini anlayan CHP, 56 yıl önce bu günlerde gerçekleştirdiği darbe ile yönetime el koydu ve 1961 Anayasası’yla da partili cumhurbaşkanı uygulamasına son verdi.
CHP bu değişiklikle, aslında Türkiye’de artık iktidara gelen partilerin değil, kendilerinin çizgisindeki cumhurbaşkanlarının ülkeyi yönetmesine zemin hazırladı.
O ‘darbe’ ile birlikte, bir partiyi kurup yıllarca iktidara taşıyan bir liderin cumhurbaşkanı olduktan sonra kendi partisinden birileriyle görüşmesi ayıp hatta anayasal suç haline geldi!
Ve şimdi bu darbe kalıntılarını temizlemeye kalkanlar, “kan”la tehdit ediliyor.
Bu nasıl rejim değişikliği?
Konuştuğumuz şey, cumhurbaşkanını halkın seçmesi sonucu oluşan zaruretten kaynaklanan bir yönetim sistemi değişikliğidir ve rejimle hiçbir ilgisi yoktur. Bunu rejime bağlamak ucuz bir istismardır.
Sistem değişikliği zarureti karşısında etkili bir argüman üretemeyen Kılıçdaroğlu, ‘rejim’i de bu işe sokarak taraftar toplamaya çalışmaktadır.
Ama...
Madem ki cumhurbaşkanının görev ve sorumlulukları ile ilgili bir düzenleme “rejim değişikliği” anlamına geliyor, bunu ilk yapan, partili cumhurbaşkanı uygulamasını kaldıran CHP’dir.
Bu durumda şimdi yapılan ise rejimi orijinal haline döndürmek demektir.