Devletin Kürt yurttaşlarıyla kurduğu tarihsel ve siyasi ilişkilerin bir entelektüel zemine, bir fikirler manzumesine dayandığı muhakkak.
Osmanlı döneminin Kürt algısını, İmparatorluğun ümmet anlayışı belirliyordu.
Milliyetçilikler çağı, Osmanlı düzenini alt üst ettiğinde, ‘Kürt sorunu’ da başlamış oldu.
Cumhuriyet döneminin ‘Kürt algısı’ ise yeni bir kimlik ve ulus-devlet inşası için yola çıkan Kemalist kadroların marifetiyle oluşturuldu. Ve her ne olduysa cumhuriyet dönemindeki iki ‘şef’ döneminde oldu.
Bu iki algı biçiminin dışında söz konusu dönemde Türkiye Komünist hareketinin ‘Kürt algısı’ da elbette anılmaya değerdir. TKP’nin o dönemde uluslararası komünist hareketin belli başlı platformlarına-Komintern gibi-sunduğu raporlar, Türkiyeli komünistlerin, belki birkaç istisna dışında, cumhuriyetin ‘feodal, geri kalmış ve başına buyruk’ yaşamak isteyen Kürtlere karşı giriştiği harekatları-başta Dersim olmak üzere- desteklediğini gösteriyor. İslami hareketin mütefekkirleri ise-Necip Fazıl Kısakürek gibi- aynı dönemde Dersim’de katliam yapıldığını dillendiriyor ama seslerini de o ortamda fazlaca duyuramıyorlardı.
İslami hareketin, kendi ‘ırkçı- milliyetçi’ zehirinden kurtulması epey zaman aldı. Türkiye’de Kürt sorunuyla alakalı entelektüel zemini artık ne Kemalistler ne de Dersim raporlarıyla daha kırklı yıllarda bütün Kürtleri yenilikçi cumhuriyete karşı direnen ‘en vahşi halk’ olarak sunmada bir beis görmeyenlerin bugünkü mirasçıları kontrol ediyor.
Bu kesim özellikle, solcusuyla, Kemalistiyle ve liberaliyle, klan tipi bir dayanışma içinde oldu. Durum bugün de aynıdır. Siyasi iktidarlara yön verebiliyorlarsa ne ala, o iktidarla pek sorun yaşamazlar. Kendilerini en iyi istihdam ettikleri alanlardan biri de ‘Kürt alanıdır.’
Daha İmralı’dan mektuplar yola çıkmadan onlar çoktan yola koyulmuşlardı. Hakkari’ye, Diyarbakır’a filan gittiler. Sonra dönüp durumun ne kadar vahim olduğunu yazdılar. Nabız yoklamışlar, Kürt halkının nabzı iyi atmıyormuş!
***
Onbinlerce evladını bu savaşa kurban veren bir halkın nabzı niye iyi atmıyor acaba?
Savaşa, kan akıtmaya ve can almaya aşık mı bu halk?
Sokaklarda infaz edilen, köyü yakılan, toprağından sürülen, kent varoşlarında ekmeğe muhtaç edilen bir halkın nabzı madem iyi atmıyor ‘devrimci halk savaşını’ destekleseydi ya?
Niye desteklemedi?
Niye kendisine yapılan çağrılara kulak asarak İstanbul, Mersin’i terk edip ‘özerk’ bölgeye çekilmedi?
Niye kendisine yapılan çağrılara uyup sınır ötesine geçerek PYD saflarında, ÖSO’yla savaşa tutuşmadı?
Nabız ölçenler, Öcalan’ın mektubunu tekrar tekrar okusunlar, diyeceğim ama bu mektup onları o kadar da ilgilendirmiyor ve tatmin etmiyor artık. Onları ilgilendiren mektubun içeriği filan değil, hangi mutabakat sonucu ve hangi muhataplarla buluşarak yazılmış olduğudur. Gönüllerinde yatan çözüm süreci bu değildi. Mektubun bu kadar hızlı yazılabilmesine Kandil’e, BDP’ye ve Avrupa’ya tam bir devlet aklı marifetiyle ve usulüyle ulaşmasına içten içe üzülüyorlar. Hükümet bunların eline mektubu tutuşturup birini Ada’ya, birini Kandil’e, birini Avrupa’ya yollasaydı, süreci desteklemede emin olun kimseye söz bırakmazlardı.
Başbakan ve başta hizmet hareketi olmak üzere İslami çevreler, son on yıl içinde, kendilerini tek söz sahibi sandıkları entelektüel zemini çekip ellerinden aldı.
Diyarbakır 2005 konuşması, Meclis’teki Dersim konuşması ve özrü, Mardin-Midyat’ta yapılan konuşma ve dünkü grup konuşması..
Türkiye’de değişimin kodları bu dört konuşmada yatıyor.
Hele sonuncusu, tarihi önemdeydi.
Anadolu’nun dört bir yanında açılan mezarlardan toplanıp incelemeye ve ölçüme alınmış ve adına antropoloji enstitüsü denilen laboratuarlarda yan yana dizilmiş kadın-erkek kafatasları. Tek parti döneminin iki ‘şefi’ araştırmaya icazet vermiş.
Hikaye bu kadar basit ve trajik
Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan’ın bu hikayeden çıkardığı siyasi sonuca Öcalan’ın da bir itirazı yok. Mektup böyle yazıyor. Hır çıkarmayın, şu nabız ölçme numaralarını bırakıp, mektubu tekrar tekrar okuyun ve hakikaten samimiyseniz, hani sizi görür görmez, halkın nabzı iyi değil diyen şu Kürt dostlarınıza da anlatın ve olumlayın.