Bir ülke, kıyıya yakın adasıyla ana karayı bağlayacak denizaltı tüneli konusunda ihale açmış. Fransızlar projelerini sunmuşlar: Klasik metotla yapacağız, kıyıdan tüneli açıpadadan çıkacağız demişler. Japonlar, zamandan kazanmak için ada ve kıyıdan tünel açmaya başlayacağız orta yerde buluşturacağız diye projelerini sunmuşlar. Bizimkiler de, biz de Japonlar gibi iki taraftan tünel kazmaya başlayacağız, ortada buluştuk iyi, buluşamazsak, Japonların fiyatına iki tüneliniz olacak diyerek meseleyi ortaya koymuşlar.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne doğru ilerlerken durumumuz biraz buna benziyor. Ortada buluşursak, iyi, ama tutturamazsak, siyasette kaç tünelimiz olacak belli değil...
Sistem kilitlenir
Kendimi, bir filmi üçüncü kez izlerken buldum. İlk gala, merhum Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığına çıkışı sürecinde yaşandı.. Başbakanlık, Yıldırım Akbulut’a kaldı. Büyük olasılık, Özal’ı “fiili başkanlığa” taşıyacak emanetçi bir başbakan olarak düşünülmüştü, olmadı, günü geldi, çatışma çıktı. Süleyman Demirel cumhurbaşkanlığına doğru ilerlerken bir özel sohbetimizde, “Ben Özal’abenzemem vitesi beşe taktım mı, dördüncüyle ilgilenmem” demişti ama, Hüsamettin Cindoruk’u değil, Tansu Çiller’i tercih ederek, başbakanlığı kontrol altına alacağını düşündü. Olmadı.
Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması halinde başbakanın kim olacağı tartışılıyor, senaryolar üretiliyor. Kim olursa olsun, işin sonunda, bir yerde, çatışma kaçınılmazdır. Bu, insanların tercih ettiği bir sonuç tabii ki değildir, ama, mevcut anayasal sistem bu çatışmayı getirir gündeme oturtur.
Tedbir kaçınılmaz
Parlamenter demokrasiye göre yazılmış, üstelik, cumhurbaşkanlığı makamına darbe lideri için ek yetkiler getirmiş bir anayasal rejim içinde halk oyuyla cumhurbaşkanı seçmeyi hedefliyoruz. Sistem, evet, cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler tanıyor olabilir ama, yürütmenin sorumluluğunu başbakana veriyor. Seçimle gelen cumhurbaşkanı, doğal olarak, “Ben seçim meydanından bu makama geldim, gömleğini ıslatan bir cumhurbaşkanı, halka verdiğim vaatlerin de takipçisi olmak durumundayım” diyecek. Ama, sistem, bu sözü esas olarak başbakanın sorumluluğuna yüklemiş durumda. O zaman, halk oyuyla seçilmiş cumhurbaşkanı ile yasama içinden gelen başbakanın yetki ve sorumluluklarını anayasal olarak düzenlemek durumundayız.
Sakın, “şimdi mi aldı bu telaş” demeyin, bakın, zamanında (STAR, 11 Mart 2012, Anayasa Üzerine-1) ne yazmışım:
“(...) Şu anda sürmekte olan siyasi yapı, parlamenter demokrasi görünümlü ama, cumhurbaşkanının hükümeti toplantıya çağırıp memlekette olağanüstü hal ilan etme yetkisi bile var!.. Bu maddelerin derhal temizlenmesi düşünülmeli.
Eğer, parlamenter demokrasi içinde kalacak ve başbakan yürütmenin esas sorumlusu/ yetkilisi olacaksa, cumhurbaşkanının yürütmeye dönük bütün yetkilerinin yok edilmesi gerekiyor. Devleti protokolde temsil edecek, sembolik yetkilere sahip bir cumhurbaşkanı bize yetebilir, o zaman, halk oyuyla seçilme uygulamasının derhal durdurulması gündeme alınmalı.
Hayır, cumhurbaşkanı halk oyuyla seçilecek düşüncesinde kararlıysak, o zaman cumhurbaşkanı-başbakan hattındaki yetki ve sorumlulukların yeniden belirlenmesi kaçınılmaz.
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yusuf Şevki Hakyemez’in, 27 Mayıs Darbesi’nden 1982’ye uzanan siyasi serüvende “cumhurbaşkanlığı makamının vesayet sisteminin koruyucusu ve kollayıcısı” olarak tanzim edildiğini söylemesi doğru bir yaklaşım. “Asker-sivil bürokratik oligarşi”nin sistemi istediği yönde tutma sigortası olarak gördüğü bir makam Çankaya...
(...) Bu nedenle... Cumhurbaşkanı’nın parlamento içindeki aritmetik hesaplar ile değil, doğrudan halkın oyuyla seçilmesi, “oligarşik vesayetin” en güçlü manevra alanının ortadan kaldırılması açısından önemli...
Türkiye, yeni cumhurbaşkanını halk oyuyla seçmekte ısrarcı olmalıdır...
Dr. Fevzi Bilgin’in, Türkiye ile benzer “vesayet rejimi sorunu” yaşayan Güney Kore’nin tam demokratikleşmesini “yarı-başkanlık sistemi” ile sağladığını vurgulaması, altı çizilecek düşünce...”
Lokomotifi yeniden keşfetmek zorunda değiliz, önümüzde örnekler var, tercih kullanmak durumundayız.
Hepsi bu...