Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye dünyada barışı ve huzuru hâkim kılmak için 24 saat mesaide. Gösterilen yoğun çabaların müsbet neticeleri de alınıyor. Savaş halinde olan Rusya ve Ukrayna temsilcilerinin Türkiye'deki görüşmelerinin ardından iki ülkenin liderinin de barış için Türkiye'de buluşmaları kesinleşmek üzere.
Türkiye'de 24 saat mesaide olan başkaları da var. Onların da yurtdışı temasları aralıksız sürüyor. Lâkin onların derdi barış, huzur değil. Terk dertleri Recep Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığı'ndan indirmek. 20 yıldır hiçbir seçimde yenemedikleri Başkan Erdoğan'ı devirmek için yurtdışından yardım dileniyorlar.
Kör Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığında bir araya gelen Türkiye'deki muhalefetin unsurları ABD ve Avrupa büyükelçileriyle görüşmekten bîtab düştüler! Her ne kadar bir bütün olarak gözükseler de muhalefetin içi liderlik mevzuunda kaynıyor. Parti liderinden belediye başkanına hepsi ABD ve Avrupa'ya "Ben daha iyi hizmet ederim" diyerek kendilerini sunuyorlar.
ABD Başkanı Joe Biden'ın seçilmeden önceki sözlerini hatırlamanın tam zamanı: "Erdoğan'ın bedel ödemesi lazım. Benim (geçmişte) yaptığım gibi halihazırda mevcut durumdaki (muhalefet) liderliğindeki unsurlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan'ı yenmeleri için onların daha güçlü bir konuma getirmeli ve onlardan daha fazla yarar sağlamaya çalışmalıyız. Darbeyle değil ancak seçim süreciyle."
Kör Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığında birleşen Türkiye'deki muhalefet Biden'dan vaadini yerine getirmesini bekliyor. Son dönemdeki hareketlilikten anlaşılacağı üzere süreç bekleme safhasından hazırlık safhasına geçmiş. Öyle ki iş, hazırladıkları metinleri bir büyükelçiye gönderip düzelttirmeye kadar varmış. Bu dehşet bilgiyi Türkiye geçen hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan öğrendi.
Sayın Soylu, kör muhalefetin düştüğü rezil hali anlatıyor: "Türkiye'yi yönetmeye talip oluyorlar değil mi? Altılı bir masa kurmuşlar. Buradan Kılıçdaroğlu'na bir şey söylemek istiyorum, bir de o altılı masadaki diğerlerine. O masada Kılıçdaroğlu biraz doğruysan, biraz dürüstsen, biraz bu millete ait en ufak bir inancın varsa, ilk altılı masa toplantısından sonra, sen beraber oluşturduğunuz o hepinizin tutanak altına almaya çalıştığı bildiriyi hangi büyükelçiliğe düzelttirmeye gönderdin? Biraz edebin varsa bunu açıkla. Eğer kendilerine biraz saygıları varsa, o masadaki diğer 5 kişi de Kılıçdaroğlu'na, benden sonra bizden sonra hangi temsilci ile bunu bir büyükelçiliğe gönderdin, bunu redakte ettirdin? Kendilerine, kendilerinin sorumlu olduğu tabana ve bu aziz milleti en ufak bir saygıları varsa sorsunlar. Bu ülke öyle büyükelçilere beline kadar eğilip, onların efendilerine uşaklık yapanları çok görmüştür. Bu ülke Avrupa'nın, Amerika'nın tezgahlarıyla, oyunlarıyla vesayet kuranları çok görmüştür."
Bakan Soylu, CHP'nin başına müstehcen kasetten ataması yapılan Kemal Kılıçdaroğlu'ndan cevap alamayınca sosyal medya hesabından tekrar sordu: "Sevgili Kılıçdaroğlu; Altılı toplantısından sonra 'bir büyükelçini' bir büyükelçiye metni düzeltmek için gönderdin. Problem 1: Bu iki büyükelçiden hangisi satış yaptı? Problem 2: Kime sattı? Grup Toplantısını bekledik. Cevap gelmedi."
ABD ve Avrupa'dan maaş alıp kendilerine 'bağımsız' diyebilen gazeteciler gibi Kemal Kılıçdaroğlu ve onun etrafında birleşen kör muhalefet de İçişleri Bakanı Soylu'ya cevap vermek yerine 'bağımsız siyaset' yapıyoruz diyerek sağıra yatacaklardır.